Bestenigâr’ın Hikâyesi… Beşir Ayvazoğlu
Toplam Okunma: 9806 | En Son Okunma: 21.11.2024 - 09:26
Bugün izninizle Enderunî Hafız Hüsnü Efendi’nin(1858-1919) “Çok sürmedi geçti tarâb-ı şevk-i baharım / Soldu emelim, goncelerim, reng-i izârım” diye başlayan meşhur Bestenigâr Şarkı’sının hikâyesinden söz etmek istiyorum. Bu nefis şarkının hikâyesini önce Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Beş Şehir’inde, daha sonra başka kaynaklarda okumuştum… Tanpınar’ın Sadullah Paşa diye zikrettiği Merkez Kumandanı Sadeddin Paşa’ymış. İsmi Nigâr değil, Bestenigâr olan cariye, Paşa’nın konağındaki saz takımının baş hanendesiymiş…
Yazar dostlarım her gün bir yığın tatsız konudan söz etmek zorunda kalıyorlar; doğrusu onlar adına çok üzülüyorum. Benim konularımsa edebiyat, resim, musiki, kitaplar vb. Tabii, hayatını kaybeden değerli dostlar hakkında yazmak zorunda kalmadığım zamanlarda.. .
Bugün izninizle Enderunî Hafız Hüsnü Efendi’nin(1858-1919) meşhur Bestenigâr Şarkı’sının hikâyesinden söz etmek istiyorum. Geçenlerde merhum Bekir Sıdkı Sezgin’in bir konser kaydında yeniden dinlediğim bu nefis şarkının hikâyesini önce Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Beş Şehir’inde, daha sonra başka kaynaklarda okumuştum.
Tanpınar, yazar olarak çok sevdiği Ahmet Rasim’i ilk defa Heybeliada’da gördüğünü, içinde biriken duyguları söylemek için yanına gittiğini, fakat onun kendisini hiç dinlemeyip bambaşka şeylerden söz ettiğini ve bir ara “Bestenigâr’ımı sever misiniz?” diye sorduğunu anlattıktan sonra şöyle diyor: “Ben muharriri aramıştım, karşıma musikişinas çıkmıştı!”
Metni yeniden okuyunca şaşırdım; çünkü benim bildiğim Bestenigâr Şarkı’nın sadece sözleri Ahmet Rasim’e aittir. Tanpınar’ın güftenin yazılış sebebi hakkında anlattıkları da doğru gibi gelmedi:
Ahmet Rasim, gençliğinde Abdülhamid devrinin merkez kumandanı Sadullah Paşa’nın Çemberlitaş’taki konağında cariyelere musiki dersi verir ve Nigâr adındaki billur sesli cariyeyi çok beğenirmiş. “Ben böyle gönüller yakıcı bestenigârım” diye başlayan manzume, bestesiyle birlikte genç yaşında veremden ölen bu kıza mersiye imiş.
Hemen diğer kaynaklara baktım; hepsinde güftenin Ahmet Rasim’e, bestenin Hafız Hüsnü Efendi’ye ait olduğu ifade edilmişti. Ayrıca güfte “Ben böyle gönüller yakıcı Bestenigâr’ım” la değil, “Çok sürmedi geçti tarab-ı şevk-i bahârım” mısraıyla başlıyordu.
Hikâyenin farklı bir anlatımını Fahri Celâl Göktulga’nın 1950 yılında Türk Musikisi dergisinde çıkan “Bestenigâr Kalfa” başlıklı yazısında buldum. Tanpınar’ın Sadullah Paşa diye zikrettiği Merkez Kumandanı, Sadeddin Paşa’ymış. İsmi de Nigâr değil, Bestenigâr olan cariye, Paşa’nın konağındaki saz takımının baş hanendesiymiş.
Fahri Celâl’in anlattığına göre, Ahmet Rasim, soğuk bir kış gecesi Paşa’nın adamları tarafından alınır, konağa götürülüp huzura çıkarılır. Son günlerde yazdığı yazılardan herhangi biri dolayısıyla başına kötü bir şeyler gelmesinden korkan Ahmet Rasim, Paşa’nın çok sevdiği Çerkez cariyesi Bestenigâr için bir mersiye istediğini öğrenince rahat bir nefes alır. Çalışması için tıkıldığı odada bir bakar ki Hafız Hüsnü Efendi de çalyaka getirilmiş, bir köşede süklüm püklüm oturuyor. Belli ki, mersiyenin güftesi ve bestesiyle o gece çıkması istenmektedir. Aynı zamanda iyi bir şair olan Ahmet Rasim, oturur, Bestenigâr Kalfa için o “gönüller yakıcı” mersiyeyi yazar:
Çok sürmedi geçti tarâb-ı şevk-i baharım
Soldu emelim, goncelerim, reng-i izârım
Bir bülbül-i raksân-ı tarâb-nâk idim amma
Bilmem ki neden terk-i hevâ etdi hezârım
Bir nağme-i dilsûz u gam ile düştü Irak’a
Ben böyle gönüller yakıcı Bestenigâr’ım
Hafız Hüsnü Efendi, Bestenigâr’ın musiki hocasıdır; Ahmet Rasim’in bitirdiği güfteyi oracıkta cariyeyle aynı ismi taşıyan makamda besteleyiverir. Eğer hikâye doğruysa, o şartlarda ve o kadar kısa sürede böyle bir şarkının yazılıp bestelenmiş olması inanılır gibi değildir. Şarkı bitince huzuruna çıktıkları Paşa, güfte ve besteyi hüngür hüngür ağlayarak dinler.
Eğer hikâye doğruysa dedim; çünkü kütüphanemdeki musiki kitaplarını biraz kurcalayınca, farklı bir anlatım daha buldum. Tanburi Refik Fersan, Bestenigâr’ın hikâyesini hatıralarında aynı zamanda aile dostları olan Hafız Hüsnü Efendi’den dinlediği şekliyle anlatmış. Meğerse cariye Çerkez değil, bir Habeş kızıymış. Hafız Hüsnü Efendi’nin yetiştirdiği bu billûr sesli kız, diğer rivayetlerde olduğu gibi teverrüm ederek ölmüş.
Refik Bey’in anlatışından, Hafız Hüsnü’nün kıza âşık olduğu ve ölümü üzerine divaneye döndüğü anlaşılıyor. Ahmet Rasim’in de Sadeddin Paşa’nın konağında zaman zaman dinlediği ve çok beğendiği Bestenigâr’ın ölümüne çok üzüldüğünü, söz konusu mersiyeyi yazıp Hafız Hüsnü Efendi’ye verdiğini anlatan Refik Fersan’ın bestenin yapılışı hakkında anlattıkları şaşırtıcıdır: “Hafız bir kış gecesi, tipili bir havada, Sandıkburnu’nun Marmara’ya nâzır sahilinde, göğüs bağır açık, perişan bir halde karlı bir kaya parçasının üzerine çökerek sabahlarken, güfteyi Bestenigâr’ın hatırasını ebediyen yaşatmak için Bestenigâr makamında bestelemişti.”
Üslûbunun cazibesine kapıldığımız için yazdıklarını genellikle tahkik etmek ihtiyacını hissetmediğimiz Tanpınar’ın rivayetinde, diğerlerinde olmayan küçük bir ayrıntı var: Sadeddin Paşa’nın Çemberlitaş’taki konağı. Bir zamanlar zavallı Bestenigâr’ın da yaşadığı bu muhteşem konağın yerinde şimdi Çemberlitaş Anadolu Lisesi’nin modern binası yükseliyor.
Sonuç mu? Bulun Bestenigâr Şarkı’yı, dinleyin; iyi gelir!
__________________________________________
Zaman Gazetesi
http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=908973