Dost Mızraplar İstanbul’dan sonra Konya’da…
Toplam Okunma: 4911 | En Son Okunma: 21.11.2024 - 15:13
Coğrafi komşularımız ile olan kültürel akrabalığımızda müzikal yön, iletişim olanaklarının artmasıyla kendini daha çok fark ettirir oldu. Müziği aynı olup da sözleri her iki dilde olan ezgilerden tutun da TV dizilerine, hatta beste çalmalara(!) dek izlenebilen –kimi zaman gönüllü, kimi zaman gönülsüz- sevimli bir kültür/müzik birlikteliği sözünü ettiğimiz… Arap müziğinden Yunan müziğine uzanan, hemen her iki halk tarafından da benimsenmiş bir etkileşim. Örnekleri çok… İşte Türkiye ve Yunanistan sanatçılarının Konya’da ortaklaşa gerçekleştirecekleri böyle bir konser Dost Mızraplar… Tarih: 11-12 Mart 2010 …
“DOST MIZRAPLAR 2″
TÜRKİYE-YUNANİSTAN
11-12 MART
11 Mart 2010 Perþembe, 20:00
12 Mart 2010 Cuma, 20:00
Yer:
KONYA DEVLET TİYATROSU& S.Ü. DİLEK SABANCI DEVLET KONSERVATUARI DAVETİYE İÇİN: KONYA DEVLET TİYATROSU VE S.Ü.SÜLEYMAN DEMİREL KÜLTÜR MERKEZİ STANDLARI
Türkiye:
Göksel BAKTAGİR (Kanun)
Yurdal TOKCAN (Ud)
Hakan KILINÇARSLAN (Kanun)
Alper AKDENİZ (Ud)
Özlem KIRIMLI (Solist)
Ulvi KIRIMLI (Akordeon)
Tuncay TUNCAY (Kanun)
Bülent ELMAS (Perküsyon)
Oray YAY (Perküsyon)
Sibel KARAMAN (Perküsyon)
Yunanistan:
Sofia PAPAZOGLU (Solist)
Tolis TSARDAKAS (Kanun)
Giorgo MARİNAKİS (Lavta)
Yiorgos MAVROMANILAKİS (Ud)
Katerina PAPADOPOULOU (Perküsyon)
11 MART 2010 PERÞEMBE 20:00 - KONYA DEVLET TİYATROSU
12 MART 2010 CUMA 20:00 S.Ü DİLEK SABANCI DEVLET KONSERVATUARI
DAVETİYE İÇİN: KONYA DEVLET TİYATROSU VE S.Ü.SÜLEYMAN DEMİREL KÜLTÜR MERKEZİ STANDLARI
TEL: 0 505 947 56 85 BAYRAM KARAKULLUKCU
*****************************
Dost Mızraplar…(1)
İzleyen sayım yine 122 olmuş ama Blogger benden nefret ettiği için bir şekilde onu yine aşağıya çekecektir, bundan eminim. Zaten indirip durmasa şimdiye 200 olmuştu bence ya neyse.
Dün Kızılay’a iner gibi İstanbul’a gittim bir arkadaşımla. Yalnız Kızılay’da (maalesef) asla olamayacak değerde ve güzellikte bir konser içindi. Saat 10′da bindik otobüse, 15′te İstanbul’daydık. Tam İstanbul havası vardı, İstanbul dendiğinde aklıma gelen bir hava. Gümüşî bulutlar, koyu renk bir deniz, yanakları ve kulakları üşüten bir esinti, deniz tuzu kokusu, martılar, yağmur yağdım yağıcam diye zarf atıyor…
Sonra babamın yanına gittim. Hamdi Restoran diye bir yere götürdü beni. İsmi komik, yeri Eminönü’nde eski suratlı bir binanın tepesinde. Lakin bir manzara var… Bir yanında Haliç, ileride ışıklarıyla köprü duruyor. Aşağıda rengarenk balık ekmek satan tekneler… Ve babayla yenen eşsiz güzellikte bir yemek. Zaten o olmayınca bir yerde, güvensiz hissediyorum. İçimde hep o tarifsiz rahatsızlık oluyor. Dün konsere gitmek için babamdan ayrılırken bile “ya sen de gel!” diyordum ufak çocuk gibi.
Arkadaşımla Taksim McDonald’s’da buluşmayı kararlaştırdık diye gittim oturdum McDonald’s’da. Ben beklerken masama bir kadın geldi. Oturabilir miyim dedi, ben de yer yok herhalde diyerek tabii dedim buyur ettim. Kadın ev halinde dışarı çıkmış gibi. Saçları dağınık, tepeden toplanmış. Sanki evden sigara almak için çıkmış dersiniz görseniz. Kendi kendine söylendi evvela. Sonra uzaktaki birisine “Hayır hayır sen gel buraya!” dedi. 5-6 kere çalan telefonu meşgule aldı… Ya da neyse bu hikayeyi sonra yazmak istiyorum. Bu başlığı dağıtacak çünkü. Bu başlık iki zor geçinen ama geçindi mi de mükemmeli bulan mızraplı sazın başlığı şimdilik.
Cemal Reşit Rey’e gittik. İlk kez gittim ben. Beklediğimden daha ufak ve daha az özenli bir salondu ama kötü bir salondu diyemem. Şıktı kendince. Yerlerimize geçtik. Önce kanunu ve udu tanıtan bir sunum ardından kırmızı gömlekli bir Göksel Baktagir ile mavi gömlekli bir Yurdal Tokcan geldi sahneye. Bu iki adam, bana dünyanın çalması en imkansız gelen bestelerini çalarlarken birbirilerine bakıp gülümseyen insanlar. Çalarken öyle zevk alıyor gibi görünüyorlar ki sizin zevk almama şansınız yok resmen. Ki besteler de insanın içine işleyen türden olunca… “Ben kanun çalsam mı ya, ne güzel alettir bu!” deme sebebim Göksel Baktagir zaten. Onun bestelerini duyunca içimde oluşmuş bir duygu bu. Yazık ki çok kişi bilmiyor kendisini, bense çok geç öğrendim ama bu bile bir kârdır benim için. Yurdal Tokcansa onun ud çalan versiyonu. Göksel Baktagir kanunu ne kadar yutmuşsa, Yurdal Tokcan da udu o kadar hazmetmiş… İkisi tabiri cazise “kanka”. İnanılmaz adamlar. Şimdiye kadar ikisine ait dinlediğim herhangi bir çalışmayı beğenmediğim olmadı. Neyse, konserimize dönelim.
Ardından daha genç bir udî ve bir kanunî çıktılar. Ardından iki kanun daha… Ve iki ud daha… Sahnede perküsyonu saymaz isek sadece kanunlar ve udlar vardı. Birisi en yüksek sesli, ötekisi de sesini en zor duyuran iki saz. Ama nasıl inletiyorlar salonu, nasıl çarptırıyorlardı kalbinizi anlatamam. Böyle yazdığım zaman kiminize abartıyormuşum gibi gelebilir ama o sesler, o müzik bunlardan daha yavan cümlelerle anlatılamaz. Ayıp olur.
Dost Mızraplar olmasının iki sebebi vardı bence. Biri, kanun ve ud’un yani Göksel Baktagir’le Yurdal Tokcan’ın dostluğuydu, diğeriyse sahnedeki sanatçıların bir bölümünün Yunan diğer kısmının Türk olmasından… Çalınan eserlereyse “Aha bu Türk Müziği!” ya da “Aha bu safkan Yunan!” diyemezdiniz. Ortaktı çünkü. Katerina Mou kaldı aklımda, sanırım iki kere çalınmasından ötürü. Telgrafın Telleri, Aman Doktor (ki Mendilimin Yeşili diye bileni de çok)… Hep yarısı bir yakaya diğer yarısı öteki yakaya ait parçalar, ezgiler, sözler…
Çıkmak istemedim. Bitsin istemedim.
O değil, Melihat Gülses’i de gördük şans eseri. O da dinleyiciler arasındaydı. O kim diyeceksiniz, hani bir şarkıyı arıyordum da beklemediğim birisi öyle birden atıverdi demiştim… “Kapın Her Çalındıkça”… Ya da çoğunuzun daha iyi bildiği “Çok Aşığın Var Diyorlar”ı söyleyen güzel sesli hatun. Sesinden daha da zarif, daha asil bir görüntüsü var. Kadın kraliyet ailesi üyesi gibi süzülerek dolaşıyordu.
Çok anlamlı bir konserdi. Otobüste uyuyamadığım uykuya, İstanbul’un damla damla üşüten yağmuruna ve rüzgarına katlanmaya, yorulmaya… Hepsine değerdi.
Fırsatınız olursa bu adamları kaçırmayın derim. Yani Türk Müziği sevmiyor olabilirsiniz ama gidin ve “sanat”ın anlamı hakkında fikir sahibi olun. Lazım böyle şeyler. McDonald’s hatununaysa daha sonra döneceğim. Bu ara bütün ilginç karakterler beni buluyor. Başıma bir iş gelmese iyidir.
__________________________
(1) 16 Kasım 2009
http://inflack.blogspot.com/2009/11/dost-mzraplar.html