Türk Halk Müziğinin Bugününe Dair… Doç.Dr. Şenel Önaldı
Toplam Okunma: 4361 | En Son Okunma: 20.11.2024 - 21:58
…Çok iyi bildiğimiz bir şey var ki, bu ülkede yaşayan insanlar, türkülerinden vazgeçmiyor… Geçmişte türküler, mahalli kişiler ve mahalli topluluklarca yapılırken, asrımızda bunlar, derneklerde, belediyelerde, devlet kadrolarında, TRT’de ve konservatuarlarda icra edilmektedir… Sanat ustaları tüketilmiştir… Kurumlar arası diyalog kuracak kapasitede kişiler yetiştirilmemiştir. Devlet müzik kurumları birbirinden habersiz bir çalışma temposundadır… Çarenin, yeniden yapılandıracağımız (10-15) yaş gurubu çocuklarımızın müzik eğitiminde olduğunu düşünüyorum…
Türk Halk Müziği, binlerce yıllık Türk kültürünün en önemli yapı taşlarından birini oluşturuyor. Coğrafya, sosyal, kültürel, ekonomik ve tarihsel olaylarla birlikte; çeşitli gelenek, görenek ve inançları konu edinen türkülerimiz, Türk insanının duygusunu, düşüncesini, sevdasını, hüznünü ve mutluluğunu dile getiriyor.
�
Türk Halk Müziği; günümüz popüler kültürünün içinde, sıkıntılarına rağmen varlığını hâlâ koruyor. Sosyal yapının değişmesi, köy- kent göçleri, iletişim araçlarının hızlı gelişimi gibi faktörlerden etkilense de, ciddi bir kesim tarafından dinlenmeye devam ediliyor.
�
Çok iyi bildiğimiz bir şey var ki, bu ülkede yaşayan insanlar, türkülerinden vazgeçmiyor. Türküleri, kendinden bir parça olarak algılıyor. Onlarda çocukluğunu, memleketini, anılarını yaşıyor. Söyleyemediklerinin söylenmesini, çalamadıklarının çalınmasını arzuluyor.
�
Türkü her mekâna açıktır. Kişilere göre, çevreye göre değişmez ve farklı algılanmaz. Bugün başkan da olsanız, geldiğiniz yer bellidir.
�
Kimseye zorla bir türküyü dinletemezsiniz. Sanat ve sanatçı kendiliğinden aşama yapar ve zirveye ulaşır. Niceleri vardır ki, konservatuar bir yana, okul mezunu bile değildirler. Fakat inandıkları uğurda devam ve gayret göstererek zirveye oturmuşlardır.
�
Dünya genelinde anonim müzik Türkiye’deki tüketim kadar değildir. Ayrıca Türkiye’deki kadar dinleyici kitlesine de sahip değildir. Hâlâ bu türün yok olacağı düşüncesini taşıyanlar bulunmaktadır. Bilinen bir gerçek daha var ki, diğer müzik türleriyle uğraşan sanatçıların çoğunun, türkü söylediğine şahit oluyoruz.
�
En az 800 yıllık geçmişe sahip türkülerimiz, her 20 yılda bir şekil değiştirerek karşımıza çıkmaktadır. Türküleri yok etmek ve onlarla uğraşanları yok saymak kimsenin harcı değildir.
�
% 60’ların üzerinde dinleti sağlayan bu müzik türümüz, devletimizin dikkatinden kaçıyor. Devlet, anonim eserlerimizin derleyicilerini, taşıyıcılarını ve kaynak kişilerini göz ardı ediyor. Oysa Atatürk, Osman Pehlivan’ı kendi fonunu kullandırarak, türküleri toplasın diye, teşvik ediyordu. Ne yazık ki, Atatürk rahmete kavuştuğundan beri, bu görüşteki liderleri göremiyoruz, bulamıyoruz.
�
Sadece kuru kuruya devlet sanatçılığı vermek, sanatı korumaz. Kaynağı, derleyiciyi, bu konuda akademik çalışmaları, akademisyenleri, yazarları da dikkate almak, teşvik etmek, desteklemek ve memnun etmek gerekmektedir.
Son zamanlarda her şeyin yozlaştığı, kültürel değerlerin yok sayıldığı bir dönemden geçiyoruz. Türküler, sosyal yaşamımızın bir parçasıdır, Onların, ne demek istedikleri, nasıl bir mesaj vermeye çalıştıkları ve ozanlarımızın öğütleri, türkülerde saklıdır. Şifreyi iyi çözebilmek için, türküleri anlayarak dinlemek gerekmektedir.
�
Geçmişte türküler, önceleri mahalli kişiler ve topluluklarca yapılırken, asrımızda bunlar, derneklerde, belediyelerde, devlet kadrolarında, TRT.de ve konservatuarlarda icra edilmektedir. Ancak ne var ki, şu son 10 yıl içinde, hak etiği yere ulaşamamış, kısırlaştırılmıştır. Bunca yıllık türküler yeni moda olmuş gibi tekrar söyleniyor. Taptaze gibi duruyor.
�
Akademisyenlere gelince, birkaçının, kişisel çalışmaları, sonucu etkileyecek kadar önem taşımamaktadır. Binlerce yıla dayalı bir kültürün, nasıl öğretileceği, nasıl sunulacağı hakkında hâlâ bilgi sahibi olamamışlardır.
�
Sanat ustaları tüketilmiştir. Destek verilmemiş, menfaatleri korunamamıştır. Bugün, dünden daha kötüdür.
�
Bunca topluluklar kurulmuştur fakat hiç sesleri çıkmaz, var olduklarını göstermekten yoksundurlar. Hazır malı herkes kullanır. Ama yeni bir yapıt ortaya getirebilmek gayret, emek ve çalışma ister. İşte bunlar bugün için maalesef eksik ve yoktur.
Gençlik diyince, 18 yaş üzeri akla getiriliyor. Ve bütün imkânlar 18 yaş üzerine sağlanmaya çalışılıyor. Bozuk düzenden gelen bu gençlikle Türk Halk Müziğini kurtarma çalışmaları yapılıyor. Ozanımız “ Yaş Destanı” n da şöyle diyor:
“
On sekiz de, hep artırır zârını
On dokuz da, terk eylemiş ârını
Yirmisin de, gözetir şikârını
Zincirlerden kopmuş, aslana benzer
Yirmi beşten sonra, bıyıkları burulur
Otuzun da, akan sular durulur
Otuz beş de, her günahlar sorulur
Yabana karışmış, fidana benzer “
Oysa gençliğe varmadan daha küçük yaştakilerin eğitilmesi planlanamıyor. “ Ağaç yaşken eğilir “ Ata Sözüne kulak vermiyoruz. Bakın aynı “ Yaş Destanı “ ne diyor:
“ Bir güzel ki, on yaşına gelende
Gonca güldür, henüz açılır
On birin de, gonca diye koklarlar
On iki de, elma diye saklarlar
On üçün de, cevr-i cefa çekerler
On dördün de, hamle şeker benzer.”
Hiçbir şekilde, henüz menfaat nedir bilmeyen ve günümüzdeki şu bozuk düzende, yanlış yollara gitmeye eğilimli ( 10-15 ) yaş gurubu çocuklarımızı bir araya getirip eğitecek, onlara kendi öz değerlerini tanıtıp öğretecek bir kurum göremiyoruz.
�
Ne umutlarla kurduğumuz Türk Müziği Devlet Konservatuarında da, bu taze kan olacak, İlk Öğretim sonrası yaş gurubu çocuklarımızın eğitilmesi de engellenmiş, bu bölüm yerini daha büyük yaş guruplarına terk edilmiştir. “ Bir milleti yok etmenin çaresi, sanat damarlarını kesmek, kurutmaktır. “ teorisini hâlâ anlayamamışız.
�
Kurumlar arası diyalog kuracak kapasitede kişiler yetiştirilmemiştir. Devlet müzik kurumları birbirinden habersiz çalışma temposundadır. Bu tempo da, adajio temposudur.
�
Anonim müzik çok ciddi bir şekilde dinlenmesine rağmen, yasal bir çözüme ulaştırılamıyor.
�
850 yıllık bir müzik geçmişimizde, ne Türk Halk Müziğindeki Uzun Hava’larımızı, ne de Türk Sanat Müziğimizdeki Taksim notalarını yayınlayan bir müzikolog çıkmamıştır. Bugün, Abdülbâki Gölpınarlı, Ferit Devellioğlu, Muzaffer Sarısözen ve daha birçokları gibi çöplükte eşinip, bilgi toplayıp, alt yapımı kullanarak, bu kitapları eğitim amaçlı, yayına sürmek üzereyim. Bugün kitap yazacak, sözlük çıkartacak kapasitedeki araştırmacı yazarlar, ne yazık ki yoktur ve de yetiştirilmemektedir.
Türküler, geçmişte olduğu gibi, bugünlerde de eğlence yerlerinde insanlarla buluşuyor. Çoğu zaman, gereken mesajı verme noktasında, insanlarla bir bütünleşme kuramıyor. Çünkü şimdiki gençlik, farkında olmadan başka müzik türlerini, halk müziği ile yarıştırıyor. Türkülerin bir kanunu vardır. Kendilerini, başka türlerle karşılaştırmaya izin vermezler. Türk Halk Müziği kendi başına münhasır, büyük bir ekol, ağır bir sanat dalımızdır. Bu işi yapanlar dahi, kendi değerlerini anlamaktan yoksundur. Kuşku ve korku içindedirler.
�
Herkes kısa yoldan nasıl para kazanırım, nasıl şöhrete ulaşırım sevdasına düşmüştür.
�
Bütün bunların kaynağı, geçmişe dayanmaktadır. Çünkü her yerde, baskı altında tutulan ezik bir kadro oluşturulmuştur. Bilmeyenler, bilenlere baş olmuştur. Çalışanlara, gayret gösterenlere destek yerine köstek uygulanmıştır. Ses çıkaramayan, ancak içinden söylenen ya da arkadan konuşan bir toplum yetiştirilmiştir. Düşünemeyen, konuşamayan, yazamayan ve ahlâk olarak çöken, bir toplum…
�
O halde çareyi, yeniden yapılandıracağımız ( 10-15 ) yaş gurubu çocuklarımızı ele alarak, onları eğiterek, gerekirse onlara menfaat sağlayarak bulmalı, bu konuda Türkiye genelinde adeta seferber olmalıyız.(*)
__________________________
(*) Şişli Belediyesi ve İstanbul Türk Müziği Dernek ve Vakıfları Dayanışma Konseyi işbirliğinde düzenlenen “Türk Halk Müziği Çalıştayı” nda sunulmuştur. 19 Şubat 2010