Üstâd Nâdir Şen’in Aziz Hâtırâsına… Süleyman Şenel*


Toplam Okunma: 5084 | En Son Okunma: 20.11.2024 - 21:53
Kategori: Değerlerimiz

Ülkemizde müziği amatör çalışmalarda yaşatan nice isimsiz değerlerimiz var: İşte bu değerlerimizden merhum Nadir Şen’i bir başka değerimiz Süleyman Şenel kaleme almış.. Ya diğerleri?.. “Öğrencilik yıllarımdan geriye kalan, unuttuğumu sandığım kimi duygularımı hatırlamama vesile olan Aziz dost merhum Nâdir Şen Bey’in yönettiği bir konserden söz edeceğim…İstanbul’un hemen her semtinden, uzak mesafelerden gelen bunca insanı bir araya getirmenin, bir arada tutmanın ne kadar zor bir iş olduğunu düşündüm. Musiki sevgisi bu iş için yeterli olabilir miydi?.. Öğrencilerinin yüzlerinde Nadir Bey’in titizliği, disiplin anlayışı, heyecanı, coşkusu, insan sevgisi ve musiki aşkının derin yansımasını sezmek hiç de zor değildi…”

Üstâd Nâdir Şen’in Aziz Hâtırâsına:
29 Mayıs 2004 Tarihli Bir Konserin Düşündürdükleri… Süleyman Şenel*

Rüzgâr gibi geçen öğrencilik yıllarımdan geriye kalan, unuttuğumu sandığım kimi duygularımı hatırlamama vesile olan mütevazı bir konserden söz edeceğim. Aziz dost Nâdir Şen Bey’in yönettiği ve büyük hazla dinlediğim bir konserden…

29 Mayıs 2004, Cumartesi günü, Dede Efendi Musiki Derneği Klâsik Türk Musikisi Topluluğu’nun, saat 20.30’da, Ali Müfit Gürtuna Kültür Merkezi’nde verdiği “İstanbul Üzerine Şarkılar ve Türküler” başlıklı konser, İstanbul’un 551. fetih yıldönümü anısına hazırlanmış.

Ne yalan söyleyeyim… Topluluk içinde yer alan koristlerden biri olan Bektaş Bahtiyar ağabeyim haber verdi bu konseri. Bektaş ağabeyimin bu nazik davetine icabet etmek bir görevdi. Metropol İstanbul’un herhangi bir köşesinde gün geçmiyor ki bir konser olmasın. İstanbul, 21. yüzyılda, artık bir kültür-sanat şehri. Ancak, ne yazık ki yoğun iş temposu ve uzak mesafeler çoğu zaman bu konserleri takip etmek imkânı vermiyor. Zaman bulabilene aşk olsun!..

Ali Müfit Gürtuna Kültür Merkezi’ne geç kalmamak için, bir buçuk saat kadar erken gittim. Seyircilerden henüz kimseler yoktu; ancak salonda hummalı bir telâşın sesi geliyordu dış kapıya. Kimseyi rahatsız etmemek için, konserin verileceği kapıdan sessizce içeri süzülüp etrafı seyre daldım.

Sahnenin ortasına dizilmiş değişik yaş gruplarından hanımefendiler, beyefendiler, şık kıyafetler içerisinde bir yandan birazdan verecekleri konserin son provasını yapmak için sabırsızlanıyorlar; diğer yandan da neredeyse sahnenin bir bölümünü işgal eden bir tonmaisterin, kumanda masasından, ses düzenini kurmak için verdiği gürültülü mücadelenin sona ermesini bekliyorlardı. Sınırlı sayıdaki koltuklara alınacak seyircilerin sayısı ile sözüm ona protokol sıralarını dolduracak olanların sayısını kestiremeyen görevlilerin yüksek sesli bağırışları ise, daha en başta sanatçıların konsantrasyonunu bozacak cinsten bir gariplik sergiliyordu. İşte bir konser salonundan insan manzaraları… Gülmeli mi, ağlamalı mı kestiremedim.

Bu tablodan sıkılıp da dışarı çıktığımda, kendine daracık sahnede yer bulamayanların, dışarıya, temiz hava almaya çıkıp da, aralarında koyu bir sohbete dalmış olduklarını gördüm. Gayrı ihtiyari, her birini ayrı ayrı süzmeye başladım. Pırıl pırıl ayakkabıları, ütülü elbiseleri, taranmış ya da kuaförde yaptırılmış saçları ile konser salonuna hazırlıklı gelmişlerdi. İstanbul’un fetih yıldönümü anısına verecekleri konserin, kendileri için bambaşka bir anlamı olduğunu hissettirmeye çalışıyor gibiydiler. Sanki musikinin manevî hazzı, İstanbul fatihi Sultan Mehmet Han’ın ve musikimizin doruk noktalarından biri olan Dede Efendi’nin manevî huzurunda bulunmanın onuruyla karışmış ve bu onurun şavkı da yüzlerine yansımış gibiydi.

Tanıdık birkaç sima ile sohbete başladık. Yeni tanıştıklarımız da kısa sürede bu sohbete ortak oldular. Ortak konumuz musiki… Heyecanla, imkânsızlık içerisinde nasıl çalıştıklarını anlatıyorlar, çalışma yerlerini tarif ediyorlar, geçmişte ne tür etkinliklerde bulunduklarını ve yaptıkları işi ne denli ciddiye aldıklarını gururla dile getiriyorlardı. Eminönü Belediyesi’nin sağladığı imkânları da saygıyla anıyorlardı. Birazdan giyeceği kostümü, özenle yerleştirdiği kılıfıyla omuzlayıp da, salona geç kalmanın telaşı ile dış kapıdan içeri girenler de yok değildi. Her biri farklı yerlerden geliyorlardı. Her birinde ayrı heyecan, her birinde tarif etmesi zor tatlı bir gerginlik vardı.

Bu tabloyu görünce, İstanbul Belediye Konservatuvarı’nda ya da İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı’nda henüz çiçeği burnunda bir öğrenci iken yaşadığım benzer heyecanlar geldi aklıma. Bizi yeni yeni sanatın zorlu yollarına, sahne heyecanlarına alıştıran eli öpülesi hocalarımı hatırladım. Dürdane Altan’ı, Süheyla Altmışdört’ü, İsmail Hakkı Özkan’ı, Adnan Ataman’ı, Nida Tüfekçi’yi, Neriman Altındağ Tüfekçi’yi, Alaeddin Yavaşça’yı, Necdet Varol’u, Tülûn Korman’ı, Tülin Yakarçelik’i, Demirhan Altuğ’u, Serdar Öztürk’ü, Faris Akarsu’yu… Hey gidi öğrencilik yılları…

Bu düşüncelerden sıyrıldığım bir anda, birazdan verilecek olan konser için hazırlanmış bir broşür gözüme ilişti. Seslendirilecek eserleri ve sanatçıların isimlerini yazıyordu. “Koristler” ve “Sazlar” olarak sıralanan sanatçıların sayısı toplam 33 idi. İsimlerinin karşısına da, her birinin hangi işle uğraştığı yazılmıştı. Bu hâliyle, sanat adına bir ibret abidesi gibi tarihî bir yazılı belgeyi tuttuğumu fark ettim. Hangi meslekten kimler yoktu ki: “Emekli”, “Memur”, Ev Hanımı”, Öğrenci”, “Kimyager”, “Bankacı”, “Emekli Bankacı”, “Yedek Parçacı”, “Öğretmen”, “Kuaför”, “Sanayici”, “Serbest Meslek Sahibi”, “İnşaat Mühendisi”, “Tekstilci-Bestekâr-Söz Yazarı”, “Matbaacı”, “Kavvaf”, “Zabıta”, “Şoför”, “Grafiker”, “Mimar”, “Emekli Asker”, “Makine Mühendisi, vd… Her biri farklı bir işle uğraşan topluluk elemanlarının içinde, musiki ile geçinen yoktu; ancak sanatın sonsuzluğunda tek ruh olmak vardı…

Yine gayrı ihtiyari, uzak mesâfelerden gelen bunca insanı bir araya getirmenin de, bir arada tutmanın da ne kadar zor bir iş olduğunu düşündüm. Musiki sevgisi bu iş için yeterli olabilir miydi? Bu zor işi başaran biri olmalıydı ve tabii ki bu kişi; yöneticileri, hocaları, ağabeyleri kısacası her şeyleri olan Nadir Şen Bey idi. Öğrencilerinin yüzünden, Nadir Bey’in mütevazı kişiliği yanında titizliği, disiplin anlayışı, heyecanı, coşkusu, insan sevgisi ve ille de musiki aşkının derin yansımasını sezmek hiç de zor değildi çünkü. Nadir Bey’i çok yakından olmasa da uzun bir zamandır tanıyan ve çalışmalarını takdir eden bir meslektaşı olarak bunları kolayca okuyabiliyordum. Zira gerçekte Nadir Bey’in taşıdığı sıfat, hiçbir maddi değerle ölçülemeyen; vermeyi, almaktan üstün tutan; sabırlı bir öğretici, eğitici, üretici, yönlendirici kısacası birleştirici olma düsturunu kendisine rehber edinen erdemli bir şahsiyeti tarif ediyordu. Eskilerin deyimiyle, hizmet yolunda “kutb” vazifesi gören ve her geçen gün emsâli azalan bir yüce makamı işâret ediyordu. Bu az bir şey midir? Bu husus, o gece verilen konserden çok daha anlamlı geldi bana.

*
**

O gece, marşlarla, şarkılarla, türkülerle dolu dolu geçen ve sanatçılar için olduğu kadar çoğunluğu sanatçıların akrabası olan seyirciler için de heyecan verici olan konserin ardından yaşananlar hep alıştığımız cinsten oldu. Tebrikler, alkışlar ve gök kubbeye ulaşan hoş bir sadâ… Oysa, esas olan; gönülleri bir arada tutmayı başaran ve gönülden gönüle yol yapan bu çok değerli musiki ustasının başarısını görebilmek ve alkışlayabilmekti… Zira musikimiz, Nadir Şen gibi vefakâr insanların sayesinde korunabilmiş, yaşatılabilmiş ve bugünlere ulaştırılabilmişti. Ne mutlu ki bu süreç, bugün de devam ediyor. Bu sadece musikinin yaşatılması değil, toplumun musiki yoluyla eğitilmesi ve topluma musikinin değerinin ve öneminin anlatılması için de büyük bit fırsat sağlıyor.

İnancım o ki; bu uzun ve mukaddes yolda, kuşaklar boyunca taşınacak musiki sevgisi ile ulu bir çınar olan kültür tarihimizin kökleri, her zaman canlı kalacak; dalları, uzak iklimlere ulaşacak ve yaprakları yeşilin her tonundan çiçek açacak. Ona ve onun şahsında milli kültür davasına hizmet edenlere çok şey borçluyuz.

Ve… gencecik bir Konservatuvar öğrencisi iken defalarca yaşadığım halde artık unuttuğumu sandığım heyecanlarımı, duygularımı, hocalarımı, arkadaşlarımı bana yeniden hatırlatan ve yaşatan Dede Efendi yolundaki Musiki Derneği’nin özverili elemanlarını da bu vesileyle kutluyor, Nadir Şen ağabeyime ömür boyu, nice öğrenciler yetiştirmesini Cenâb-ı Hakk’dan niyâz ediyorum.

Ve dinleyicilere takdim edilen ve benim için tarihî bir belge niteliği taşıyan bu mütevazı konserin program broşürünü de, musikimizi tarihin çöplüğüne layık görenlere gösterip, toplum belleğinden sökülemeyeceğini, atılamayacağını belgelemek üzere özenle saklayacağıma söz veriyorum.
______________________________________
(*) İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı Sanatçı Öğretim Görevlisi

NADİR ŞEN Kimdir?
01.05.1942 yılında, Hâfız Kamil Şen ve Bedriye Hanım’ın oğlu olarak Balıkesir’in Susurluk ilçesinde doğdu. Henüz 4 yaşlarında iken ailesi İstanbul/Eyüp’e yerleşti…
Orta öğrenimini İstanbul Erkek Lisesi’nde tamamladıktan sonra, 1975 yılında İ.Ü. İktisat ve İşletmecilik Yüksek Okulu’ndan mezun oldu.
Musikiye, Ali Nihat Karamemişoğlu’ndan “ud” dersleri alarak başladı. iki yıl süreyle, Emin Ongan yönetimindeki Üsküdar Mûsıkî Cemiyeti’nde eğitim aldı. Ardından kazandığı İstanbul Belediye Konservatuarı Klasik Türk Musikisi Şubesi’nden, 1971 yılında mezun oldu.
İstanbul Üniversitesi’nde gördüğü “Felsefe” eğitimi sırasında ud’u ile Üniversite Korosunun çalışmalarına katılan Nadir Şen, uzun bir süre İleri Türk Musikisi Derneği’nde nazariyat dersleri verdi. 1984-1991 yılları arasında Eyüp’te Ümmî Sinan Dergahı’nın “Tasavvuf Musikisi” çalışmalarını yönetti. Eyüp Mûsıkî Derneği’nin idare heyetinde ve koro yönetiminde görev aldı. 1991 yılında da Dede Efendi Mûsıkî Derneğ’”ni kurdu.
Yurt içinde ve yurt dışında çeşitli korolar yöneten ve ud’u ile ayni şekilde topluluklarda görev yapan Nadir Şen’in bestelenmiş saz eserleri ve ilahileri vardır.
Musiki hayatı dışında bankacılık yapan ve bir bankadan emekli olan Nadir Şen, meslek hayatında yüzlerce öğrenci yetiştirmiştir.
Evli ve iki çocuk babası olup, 28 Ocak 2010 Perşembe günü, 68 yaşında iken geçirdiği bir kalp krizi sonucu vefat etmiştir.
Nadir Şen, 2005 yılından bu yana da, İstanbul Büyükşehir Belediyesi bünyesindeki faaliyet gösteren “İSMEK” Bakırköy Osmaniye Kurs Merkezi’nde ud eğitimciliği yapmakta idi.




Hoşgeldiniz