Elitizmden Kaçarken Sıradanlığa* Teslim Olduk… Emre Miyasoğlu


Toplam Okunma: 3243 | En Son Okunma: 23.11.2024 - 00:25
Kategori: Basından

“Bu ülkede her şey serbesttir ama bilgili, görgülü ve zevkli olmak suçtur. “Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?” âyeti herkesin dilindedir, ama cahile bilmediğini imâ etmek doğal olarak hiç hoş karşılanmazken, cahilin âlimden rahatsızlığı nedeniyle onu küçümsemeye kalkışması doğal bir hak gibi görülür… Bazıları için iyi eser okumak suçtur, iyi müzik dinlemek suçtur, her şeyi beğenmemek suçtur, kötüye kötü demek suçtur…”

“Bu ülkede her şey serbesttir ama bilgili, görgülü ve zevkli olmak suçtur. “Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?” âyeti herkesin dilindedir, ama cahile bilmediğini imâ etmek doğal olarak hiç hoş karşılanmazken, cahilin âlimden rahatsızlığı nedeniyle onu küçümsemeye kalkışması doğal bir hak gibi görülür. Bilgenin bilgisiyle genişleyen vizyonu, derinleşen şuuruyla artan çilesine bir de cahillerin suçlayıcı bakışlarının ve “Neden biliyorsun?” tavrının sıkıntısı eklenir.

Güzel bir kadının çirkin kadınları (salt güzel oluşuyla) rahatsız etmesi gibi, âlim de cahilleri rahatsız eder. Ama bu rahatsızlığın kaynağı sanki cahiller değil, bilgi sahibi oluşuyla âlimlerin varlığıdır. Kültürlü, seçici, seçkin ve entelektüel insan da sıradan insanları rahatsız eder. Onun standartları, zevki, tercihleri de çoğunluğu cahil olan toplumun tercihlerinden çok ayrı ve üstün olur. Fakat sıkıcı, çok seçici, insandan ve toplumdan uzak, küstah, elit, entel, burjuva vs. nitelemeleriyle karşı karşıya kalır. Bazıları için iyi eser okumak suçtur, iyi müzik dinlemek suçtur, her şeyi beğenmemek suçtur, kötüye kötü demek suçtur.

Bir zaman, “sarayda halk müziği yoktu” diyerek klasik müzik dinleyicisini, üsten bakan ve halkı küçümser olmakla suçladılar. Mahalle kahvesinde klasik müziğin dinlenmiyor oluşu bir eksiklik olarak görülmedi de, sarayda halk müziğine rağbet edilmemesi kabahat görüldü. Aynı zihniyet Divan Şiiri’ni de toplumdan kopuk olmakla niteledi. Hem müzikal altyapısıyla hem de kültürel birikimiyle üst perdeden anlayışa ve zevke hitap eden klasik müzik, ondan anlamayanlarca kendini beğenmiş bir azınlığın can sıkıcı müziği olarak algılandı ve yeni nesillere de öyle aksettirildi.

Evde çocuğa klasik müzik dinletilmedi, Zeki Müren’e, Bülent Ersoy’a terk edildi. Türküyle iktifa edildi; sonra İbo’ya, Mahsun’a bırakıldı. Klasik müzikten haz etmeyen anne babaların vesayetinde yetişen çocuklar ya arabesk gırtlaklara terk edilen katledilmiş türkülerimizi dinledi ya da batının ucuz taklidi hafif müziğin teneke gürültüsüyle yetişti.

Okulda da ne klasik müzik, ne de türkü öğretildi çocuklara. Israrla batı klasik müziği öğretilmeye çalışıldı ve hâlâ da aynı boş gayret sürüyor. Kendi müziğini bilmedi insanımız, hatta düşmanı oldu çıktı. Nihayet klasik müziği kendisine o kadar uzak bulur oldu ki, “Bende arabeskin bıraktığı etkiyi bırakıyor” der hale gelebildi. Klasik şiirden ve müzikten uzak, basit bir hayat süren insanımız yeni nesillere kalitesiz bir gelecekten başka bir şey sunamadı. Sonunda tek sesli, biteviye aynı ritimde çalkanan “trans müzik” zırvasını ruha gıda sanacak kadar düşebildi gençlerimiz.

“Çok insan anlamaz eski mûsikimizden / Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden”
diyor Yahya Kemal. Bu iki mısra çok kesin bir bilgi. Müzik, yalnızca bir rahatlama aracı değildir; bir toplumun tarihi, kültürel ve entelektüel birikimini yansıtan bir sanattır. Ruhi olgunluğunun göstergesidir. Tarihin nabzı, kültürün ritmidir. Bu her millette böyledir; bir İngiliz için de, Alman için de aynıdır. Evet kimse kusura bakmasın, Yahya Kemal’in dediği gibi klasik müzikten anlamayan, ondan zevk almayan, bu milletin kimliğinden, tarihinden, kültüründen hiçbir şey anlamaz. Ne pop ne de arabesk gerçek kimliği olan bir müziktir. Çünkü yıllarca birbirine nefretle bakan bu zıt kutuplar son yıllarda sarmaş dolaş hale geldiler. Örnek: Teoman’ın şarkısını Müslüm Gürses söyler oldu, Kibariye’ye Tarkan eşlik etti.

Burada ince bir noktayı atlamamak gerekir. Klasik müzik derken, klasikleşmiş ve topluma mal olmuş eserler kast ediliyor. Örneğin Yunus Emre ve Karacaoğlan eserleri de belirli bir seviyeye çıkmış ve klasikleşmiştir. Yani bir eseri halk sevdi diye halkın malı olduğunu söylemek yanlıştır. Çünkü Yunus Emre’nin şiirlerini orijinal diliyle okusa halk beğenmeyecektir; onu da kendi beğeneceği şekle sokmuştur zamanla. Yunus Emre’yi lise çağında bir çocuk da gayet severek ve anlayarak okuyabilir, fakat o şiirler gençler için yazılmış denemez.

Kimse mahalle kahvesinde klasik müzik dinlensin demiyor. Herkes kültür birikiminin sonucu şekillenen zevkine göre tercihini yapar. Ama lütfen halka gaz vermek için söylenen “Köylü milletin efendisidir” sözüne inanıp “sarayda halk müziği dinlenmiyor” denmesin. Elitizmden, burjuvaziden şikâyet edip bir nevi köylü elitizmi yapanların yersiz tavrı, kendisine “bey” ve “hanım” denmesinden rahatsız olan asalet düşmanlarının tavrından pek de farklı değil.”(1)
___________________________________
(*) Emre Miyasoğlu “Elitizmden Kaçarken Köylülüğe Teslim Olduk”
(1) Milli Gazete, 13 Ocak 2010
http://www.milligazete.com.tr/makale/koylu-elitizmi-149578.htm




Hoşgeldiniz