Güzel Sanatlar Eğitiminde “Sanatta Yeterlik” ve “Yabancı Dil” Sorunu… Kazım Artut*
Toplam Okunma: 6763 | En Son Okunma: 20.11.2024 - 21:37
Sanatta Yeterlik, Türkiye üniversitelerinde doktora karşılığı olan akademik bir ünvandır. Bu ünvanın güzel sanatlar yüksek lisans (master of fine arts: MFA., master of philosophy: Mphil. gibi) veya “PhD” Ya da “Dr.” Şeklindeki unvanlarla bir bağlantısı kurulama- mıştır. Nitekim ülkemizde doktora karşılığına denk gelen “Sanatta Yeterlik” olarak tanımlanan bu unvanın kazanımlarına ilişkin dünyadaki uygulamalar çeşitlilik göstermekte ve tartışılmaktadır.** (YÖK, 2007 strateji raporu)…
Dolayısıyla güzel sanatlar alanında lisansüstü eğitim ve sonrasında alınan ünvanlara ilişkin tanımlamalar yeniden ele alınmalıdır. Lisansüstü eğitimde alanı güzel sanatlar olan öğretim elemanlarının mensup olduğu fakülte ne olursa olsun, öncelikli olarak alanına ilişkin yetkinliği, yeterliliği ve üretkenliği (Portfolyo-dosya) esas alınarak ilgili düzenlemeler (kriterler) bu çerçevede geliştirilmelidir.
Özellikle güzel sanatlar eğitiminde akademik aşama yapmak isteyen öğretim görevlilerinin/üyelerinin en büyük sorunlardan birisi kuşkusuz yabancı dil sorunudur. Çünkü başlangıçta bu elemanların istihdamında böyle bir koşul yoktu. Açıkçası o zamanlar pek de gerekli görülmemişti. Ancak şu anki mevcut sistemde, sanat ve sanatçı mantığı göz ardı edilerek, diğer disiplin alanlarıyla ilişkilendirilip, sanatta ihtisaslaşmada (sanatta yeterliğin) ve doçentliğe atanmanın ön koşulu haline dönüştürülmüştür.
Yani bu mantığa göre; “Dil bilmeden (ya da az bildiğinizde) sanat yapamazsınız, ne kadar uğraşırsanız uğraşın, hatta uluslar arası yayın yapsanız bile sanatta yeterli olamazsınız..!!” Bakış açısı pek akılcı görülmemektedir. Dil engelini aşabilmek için birçok öğretim görevlisi/üyesi çok zaman kaybetmiştir.
Yıllarca tüm enerji ve dikkatlerini dil kurslarına vererek, alanlarının mantığına ters düşecek bir biçimde; kendilerini geliştirmeyi, önceliklerini, hatta kısmen de olsa asli görevlerini yerine getirme konusunda çeşitli zorluklarla karşı karşıya kalmışlardır. Bu durumda olanların sayısı azımsanmayacak kadar çoktur. Bu durumdaki sanatçı ve sanat eğitimcileri ülkemiz için birçok yönüyle önemli bir kayıp olarak düşünülmelidir.
Buna göre güzel sanatlarda öncelikli olarak;
a) Dil amaç değil araç olmalıdır,
b) Asıl olanın, alan yetkinliği olmalıdır,
c) Belirli düzeyde dil bilmek sanatta yeterlikte ve akademik yükselmede avantaj olarak düşünülmelidir,
d) İyi derecede dil bilmek iyi bir sanatçı (sanatta yeterli) olmanın bir gereği - ön koşulu olarak düşünülemez,
e) Akademik yükselmede dil kriteri, alana ilişkin yetenek ve becerinin önünde yer almamalıdır,
f) İyi derecede dil bilip de sanatta yetersiz olanların varlığı, dil bilmeyip uluslar arası yayın ve sergiler açan sanatçıların varlığı üzerindeki çelişkiler tartışılmalıdır.
Güzel sanatlar ve eğitiminde yabancı dil öğrenmek kuşkusuz önemli bir araç ve ayrıcalık olmalıdır. Yabancı Dil, Sanatta Yeterliliğe ilişkin atama ve yükselmede etken bir kriter olabilir/olmalıdır. Ancak dil bilmeden sanatçı olunamayacağını iddia ederek dil engelini (olmazsa olmaz koşulunu) makul karşılamak bu alana yapılan en büyük hatadır. Bugün güzel sanatlarda yabancı dil öğrenmenin esas amacı, öğrenilen dilin amaca uygun bir şekilde ilgili alanda kullanılmasını ve sürekliliğini öngörmelidir. Uygulanan yabancı dil sınavlarının bu alana yönelik pratikte ne gibi somut bir yararı olduğu ve verilen dil eğitimi bilimsel açıdan sorgulanmalıdır.
___________________________________________
* Çukurova Üniversitesi, Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü, Sınıf Öğretmenliği Ana Bilim Dalı Resim-İş Öğretim Görevlisi.
** Ek bilgi: Güzel sanatlar eğitimi alanında doktora eşdeğerli “Sanatta Yeterlik” yapmış akademik personel genellikle “Dr” ünvanını kullanamamaktadır. Bunun nedeni olarak yasa koyucuları tarafından bu branşların özel durumlarından dolayı asıl olanın “Dr” değil, “Sanatta Yeterlilik” olması gerektiği anlayışının etkin kılındığı düşünülmektedir. Oysaki ülkemizde sanatta yeterlilik ünvanı olmayan ancak ulusal veya uluslar arası alanda isim yapmış, kendini kanıtlamış yüzlerce sanatçı ve sanat eğitimcisi olmakla birlikte bu durum üniversitelerimizde yabancı dil koşulu öne sürülerek bu alanda akademik yükselmenin “olmazsa olmaz” koşulu olarak görülmektedir.Nitekim ilk defa öğretim elemanı ihtiyacının giderilmesi amacıyla 1985 yılında altı sanatçıya (doktorasız) Yüksek Öğrenim Kurulu tarafından profesörlük ünvanı verilmiştir. Daha sonraki yıllarda ise aday sanatçılara, 2809 sayılı yasanın geçici 10. maddesinin 2. fıkrasının 4.maddesi gereğince üniversitelerde öğretim görevlisi olarak belirli sürelerde çalışanlara unvan verme işi tekrar edilmiştir.