“Çanakkale Türküsü” Örneğinde Bilim ve Popül(er)izm… Ali Osman Öztürk
Toplam Okunma: 10809 | En Son Okunma: 20.11.2024 - 22:47
Çanakkale Türküsü hakkında ne biliyoruz? Herkesin bildiği ne ise onu değil mi? “Çanakkale içinde vurdular beni, ölmeden mezara koydular beni” Türküsü’nün nereye/kime ait olduğu merak edilen bir konu… Türkünün popülerleşme ve bilimsel açıdan değerlendirme serüveninde TRT, Türkücü ve Sanat Müzikçilerinin yaklaşımlarının sağlıklı olmadığı görülüyor.
Çanakkale Türküsü Örneğinde Bilim ve Popül(er)izm… Ali Osman Öztürk
Çanakkale Türküsü hakkında ne biliyoruz? Herkesin bildiği ne ise onu değil mi? “Çanakkale içinde vurdular beni, ölmeden mezara koydular beni”. Türkünün kaderi de hemen hemen aynı olmuş. Türkünün nereye/kime ait olduğu merak edilen bir konu. Daha geçen yıl (2004) yapılan 18 Mart törenlerinde bile Kastamonulu bir grup 18 Mart Stadyumu’nda yadırgatıcı pankart açmıştı: “Çanakkale içinde vurdular beni”. Kastamonu Türküsü” yazıyordu üzerinde. Halk türküsü araştırıcısı Kastamonulu Süleyman Şenel’e, ilettim durumu; bana telefon görüşmemizde ilgili derneğe gerekli uyarıyı yaptığını artık gelmeyeceklerini söyledi. Ve bu yıl pankart açılmadı, iyi de oldu (1). İlginçtir, Çanakkale’de durum kanıksanmış görünüyordu. Hiç tepki verilmedi çünkü.
Nereye aittir?
Bu konuşmamda, bu konuyu özellikle bilim ve popül(er)izm açısından tartışmaya çalışacağım. Öncelikle Çanakkale Türküsü ile ilgili üç savdan söz ederek başlayalım.
1. Çanakkale Türküsü, Kemani Kevser Hanım’ın bestesidir! Buna göre türkü adı bilinen bir besteciye aittir: Kemani Kevser Hanım’ın “Çanakkale Marşı” zaman içinde türküleşmiştir. Bu savı destekleyen en önemli belge Şamlı Selim’in “Risale-i Musikiye/ Musiki Gazetesi (1915-1916)’dir. Onur Akdoğu (Ünlü Nihavend Longa ve Çanakkale Türküsü Kimindir? Kevser Hanım. Ege Üniversitesi Devlet Türk Musikisi Konservatuvarı Yayınları No: 3, İzmir 1991, s. 9-23) bu görüşü paylaşır.
2. Çanakkale Türküsü, Destancı Mustafa’nın bestesidir! Türkü bestedir, ancak Kevser Hanım’a değil, Destancı Mustafa’ya aittir. Bu görüşün tek destekçisi Etem Ruhi Üngör’dür (Türk Marşları, Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü, 1965, s. 183) (Çanakkale Marşı).
3. Çanakkale Türküsü, anonimdir. Yani söz ve bestenin sahibi belli değildir. Üçüncü görüşe göre ise Çanakkale Türküsü anonim bir türkü/ aşk türküsü olup Çanakkale Savaşlarında yeniden canlanmıştır. Bununla ilgili aşağıda künyelerini vereceğimiz pek çok kaynak mevcuttur:
Mahmut Ragıp Gazimihal: Türk Halk Türkülerinin Kökeni Meselesi, 1936. (Ayrıca bkz. “Türk Tarihinin Ana Hatları/ 3: Türk Müziklerinin Kökeni Meselesi” Musiki Mecmuası, Sayı: 407, 1984). Buradan Şinasi Özel (Türkü Dağarcığı, s. 54-56) aynı belgeyi kullanır.
Vahit Lüfü Salcı’nın Gazimihal’e sözlü ifadesi.
T.C. Maarif Vekilliği Derleme Fişi (Kastamonu).
Muzaffer Sarısözen: Yurttan Sesler, 1952, s. 13 (Çanakkale Türküsü). Buradan Şinasi Özel (Türkü Dağarcığı, s. 54-56), Serbülent Yasun (Halk Türkülerimiz, Cilt 2, 1976, s. 14), Şenel Önaldı (Türk Halk Musikisi Ansiklopedisi, 1977, s. 290) aynı belgeye kitaplarında yer verir.
Küçükbezirci, Seyit: Issız Yuvalar Konya Türküleri, [Konya] 1960, s. 70-71 “Gışlanın önünde sıra sıra söğütler”. Buradan Cahit Öztelli (Evlerinin Önü Halk Türküleri, 1983, s. 649 “Kışlanın önünde sıra söğütler”,
Refik Ünal: Atatürk’ün Sevdiği Türküler, TRT Müzik Dairesi Yayınları, THM Repertuvarı 461, Ankara 1973. (Çanakkale İçinde; Derl. Ve Notaya alan M. Sarısözen. Kastamonu, Kaynak Kişi: İhsan Ozanoğlu)
İhsan Ozanoğlu: “Çanakkale Türküsü”. Musiki Mecmuası, Sayı: 389, s. 8. Kastamonu Verencik Köyü’nden Rüveyde Kadın’dan derlendi. (Akdoğu’ya göre Kevser Hanım’dan sonra birinci değişim.)
Yurt Ansiklopedisi, Anadolu Yayıncılık, 1982, s. 1909. (“Çanakkale içinde aynalı çarşı” Kastamonu ve Tuna üzerindeki Adakale’de derlenmiştir. Türkünün yalnız sözleri yöreyle (Çanakkale) ilgilidir”)
Cahit Öztelli (Evlerinin Önü Halk Türküleri, 1983, s. 647 “Çanakkale içinde vurdular beni”, s. 834 “İstihkamın içinde aynalı çarşı”).
Morina, Irfan: “Çanakkale Türküsünün Arnavutça Söylenişi”. III. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildirileri, III. Cilt: Halk Müziği, Oyun, Tiyatro, Eğlence, Ankara 1987, s. 161-166.
Saatçi, Suphi: Kerkük’ten Derlenen Olay Türküleri, Anadolu Sanat Yayınları, İstanbul 1993, s. 44-47. (Kevser Hanım’a ait beste olduğunu inandırıcı bulmuyor.)
Heffening, W.: “Türkische Volkslieder”, Der Islam, XIII (1923), s. 236-267. Özeti için bkz. Öztürk, A. O.: “Çanakkale Türküsü 1917/18 Tarihli Bir Derleme”. Türk Lehçeleri ve Edebiyatı Dergisi, Sayı 11, Şubat 1997, s. 83-87. (Eskişehirli Çerkez Celalettin, Konya/ Beyşehir’den Mehmed, Erzurumlu Mustafa’dan ayrı ayrı derlenmiş.)
TRT’nin Bakışı
Türkü hepimizin bildiği gibi Maarif Vekilliği Devlet Konservatuarı Arşivi’nin 1948 derlemesine dayanır. Muzaffer Sarısözen bunu 1952 yılında “Yurttan Sesler” kitabında kısmen farklı sözler ve notayla yayımlar.
1973’te küçük bir değişiklikle TRT Müzik Dairesi Nota Yayınları (Sıra No: 461, 22. 11. 1973 tarihli inceleme) arasında repertuara kaydeder.
Derleyen: M. Sarısözen, Kaynak kişi: Ihsan Ozanoğlu, Yöresi: Kastamonu, ancak tarihi belli değildir (?). Bazı türkü kitaplarına (örn. Şinasi Özel, Serbülent Yasun, Şenel Önaldı) bu haliyle girer.
Ayrıca Çanakkale 18 Mart Stadyumu’nda açılan sahiplenme pankartının da dayandığı belge budur.
TRT Müzik Dairesi belgenin tarihi ile ilgilenmemiş, sözde derleyeni, kaynak kişi ve yöresi ile yetinmiştir. TRT için önemli olan, aslında “bilmem ne yöresinden çalınacak filanca türkü”dür. Günceli kovalayan ve her gün yayın akışını gerçekleştirmek zorunda olan “popüler” bir kurumdan daha fazlasını beklemek hem doğru değil, hem de haksızlıktır.
Türkücünün Bakışı
Muzaffer Sarısözen. Türk Halk türküleri bağlamında bir kavram. Yurttan Sesler denince o akla gelir. Türkülerin benimsenip sevilmesinde çok önemli payı vardır.
Ancak Çanakkale Türküsü örneğinde (örnekler çoğaltılabilir!), ne yazık ki, Sarısözen yalanlayan bir durum var:
Kaynak kişisi İhsan Ozanoğlu 1982’de Musiki Mecmuası’nda ortaya çıkar ve der ki, “türkünün kaynak kişisi ben değilim, notasını da ben yazdım!”. Açıkçası; Sarısözen, Çanakkale Zaferi yıldönümü dolayısıyla çok aradığı halde bulamadığı Çanakkale Türküsü için Ozanoğlu’na telefon etmiş; o da türküyü Kastamonu Verencik Köyü’nden Rüveyde Kadın’dan derleyip notaya almış ve Sarısözen’e postalamış. Sarısözen, bu türkünün başka yerde bilinmediğine göre, Kastamonu’da yapılmış olması gerektiği sonucuna varmış ve Ozanoğlu’ndan yakıcıyı da bulmasını istemiş. O ise bulamamıştır. Sarısözen ne hikmetse türkünün nakaratını birinci yayında “Of sağ olsun anam”, ikincide ise “Of gençliğim eyvah” biçiminde verir.
Ara değerlendirme:
1. Sarısözen, Çanakkale Türküsü’nün daha önce yayımlanmış metin ve notalarından habersizdir.
2. Ozanoğlu’nun derleyip notaya aldığı, türküyü kendi derlemiş gibi yayımlamıştır.
3. Derleme bilgileri (Kaynak kişi, derleyen ve notaya alan, derleme yeri) doğru değildir.
4. TRT Müzik Dairesi 1973 tarihli yayınında, bu yanlış bilgileri dahi eksik vermiştir.
Türkücü kimliği ile değerlendirdiğim Sarısözen’in türküyü sahiplenme dürtüsünü ben sadece “folklorcu egosu” ile açıklamakla yetineceğim.
Sanat Müzikçilerinin Bakışı
Çanakkale Türküsü’nün beste olduğu konusunda bilim dünyasında bilinen iki önemli iddia var. Bunlardan biri Musiki Mecmuası sahibi Etem Ruhi Üngör’e ait, diğeri ise Ege Üniversitesi’nden Onur Akdoğu’ya.
Etem Ruhi Üngör’e göre türkü (Eyüplü) Destancı Mustafa (Şükrü Efendi)’nın, Onur Akdoğu’ya göre ise Kemani Kevser Hanım’ın bir bestesidir. İkisi de metin ve nota yayımlar. Ancak Üngör neden Destancı Mustafa sorusunu irdelemez, kaynak da göstermez. Akdoğu ise kendinden önceki (bulabildiği) tüm yayınları gözden geçirir, Sarısözen’i bir güzel silkeler, Üngör’ü ikna edici bulmaz ve varyantları, orijinal olarak kabul ettiği Kemani Kevser Hanım’ın bestesine uzaklığı ve yakınlığına göre değerlendirir. Bu varyantların sonuçta, “halk arasında bu kadar çok yaygınlaşan bir eserin, ezgisel açıdan olduğu kadar, hatta, ondan da fazla, sözel değişikliğe uğraması kaçınılmazdır.” (Akdoğu 1991, 19) Ancak Akdoğu’da yeni bir belgeyi gün ışığına çıkarmanın heyecanıyla, bunu mutlaklaştırıp diğer ihtimalleri bir kenara itmesini de yanlış bulduğumu itiraf etmeliyim. Çünkü bu tutum da bir tür sahiplenmedir ve ancak “ben buldumcu egosu” ile açıklanabilir.
Folklorcunun Bakışı
Akdoğu, İhsan Ozanoğlu’nun 1948’de derlenip, 1982’de yayınlanan tespiti için “orijinal’den sonra birinci değişim” demektedir. Oysa eğer 1915 tarihli bir belge orijinal ise, birinci değişim neden 1948 tarihli bir derleme olsun ki? Onur Akdoğu, 1936 tarihli Gazimihal belgesini neden önemsemiyor? Akdoğu, sözde 1915 tarihli orijinal besteye daha yakın tarihli bir derlemeye nasıl yaklaşırdı? Ya da şöyle soralım: Akdoğu acaba bir Alman tarafından 1917/18 tarihinde 4 ayrı Türkten Çanakkale Türküsünün derlendiğini bilseydi, ne düşünürdü acaba? Bir başka yabancının 1919’da Marmara’nın güney kıyılarında bir başka derleme/kayıt olduğunu bilseydi, Sarısözen, türküyü Kastamonu’ya mal edebilir miydi?
Alman Willi Heffening kendi belirttiğine göre 1917/18 tarihlerinde Çanakkale Türküsünü değişik kişilerden derlemiştir. Türkünün derlendiği yer belli olmamakla birlikte, kaynak kişileri şunlardır: 1. Eskişehirli Ahmet oğlu Cemaleddin, Anadolu [Devlet?] Demiryolları’ında ustabaşı. 20 yaşlarında, çok nükteli bir delikanlı; babası Çerkez. 2. Memleketini bilmediği Mehmet adında biri. 3. Konya Vilayeti’nden Beyşehirli Yusuf oğlu Mehmed. Çiftçi olan bu kişinin, Çanakkale savaşına katıldığı belirtilmektedir. 4. Erzurumlu Mustafa Onbaşı.
Bu kaynak kişilerden Eskişehirli olanı, türküyü hem söyleyerek hem de dikte ettirerek yardımcı olmuş, diğerleri ise metni yazılı olarak vermişlerdir (2) .
Heffening bu kaynak kişilerden topladığı sözleri bir araya getirmiş ve 22 beyit oluşturmuştur. İlk yedi beyiti hem Türkçe (yani Latin harfli) hem de Almanca çevirisiyle; sekizinci beyitten itibaren de Osmanlıca harflerle bastırmıştır.
Diğer yandan, Heffening’in yazısında 2 nolu dipnotta belirttiğine göre; 1919’da Hadank isimli bir araştırmacının MSOSA 8 kısaltmasıyla verilen derginin 68. sayfasında yayımladığı “Jungtürkische Soldaten- und Volkslieder” [Jöntürk asker ve halk türküleri] başlıklı makalede, “Çanakkale Türküsü”ne de yer verilmiştir. İlginçtir, Hadank’ın bunu Marmara Denizi’nin güney kıyısında derlediği belirtilmektedir (3) .
Sözlü gelenekten derlenen ilk tespitler “şimdilik” bunlar. Son tespitler ise benim bildiğim, 1960 (Konya’dan Seyit Küçükbezirci), 1987 (Arnavutluk’tan İrfan Morina) ve 1993 (Kerkük’ten Suphi Saatçi) tarihli. Elbette (arşiv yokluğundan ötürü) bilmediğimiz daha başka belgeler ortaya çıkabilir.
Şimdi tüm bu bilgiler ışığında halkbilimci bakışıyla görevimiz nedir? Tüm belgeleri birini öbürüne üstün tutmadan dikkate almak.
TRT ve sanatçılara yaptıkları icra görevi dışında daha fazla bilimsel görev yüklememek. TRT kayıtlarını dikkatli kullanmak ve bunları olabildiğince bilimsel ayıklamaya tabi tutmak.
Halkbilim çalışmalarımızda, yerelin önemini ihmal etmeden yerel bağnazlığa kapılmamak. Özellikle sözlü intikal etmiş belgelerin kaynağı kadar alımlanmasını (kabul teorisi) da önemsemek. Nitekim Çanakkale Türküsü, derleme yerlerine baktığımızda, yalnızca Kastamonu değil, aynı zamanda Konya, Eskişehir, Erzurum, Adakale gibi yöreler ve hatta Arnavutluk ve Kerkük gibi bugünkü Türkiye sınırlarının dışında bulunan yerler de karşımıza çıktığına göre, öncelikle Çanakkale Türküsü’nün artık kesinlikle Kastamonu türküsü olmadığı açıktır. Kaldı ki, halkbilimde bir türkünün derlendiği yere ait olması gibi bir kural yoktur. Ordu’nun dereleri, Kütahya’nın pınarları, Adana’nın yolları, Bursa’nın ufak tefek taşları, Kırşehir’in gülleri, Antalya’nın mor üzümü, İzmir’in kavakları ya da Konyalı Türküsü nereye ait görünüyorsa, Çanakkale’nin içi de öyledir. Özellikle alımlanması bakımından görüşümce türkü ancak Çanakkale’ye ait olabilir.
Kime aittir?
Türkünün beste mi, yoksa anonim mi olduğu sorusu ise tartışmalıdır. Ömer Çakır imzalı “Çanakkale Türküsünün Öyküsü” başlıklı makale (4), türkünün doğuşu (yakılışı) ve yayılışı üzerine, kaynaklara hakim bir değerlendirme yapıyor. 29 Eylül 1914 tarihli bir mektup, Çakır’ı, türkünün 1915 tarihli Çanakkale Savaşlarından önce mi, yoksa sonra mı yakıldığı sorusuna yönlendiriyor. Seyfullah Nutku’nun kaleminden çıktığı anlaşılan bu mektuba göre:
‘Birkaç günden beri Çanakkale sokaklarından askerler geçiyor, ‘Çanakkale içinde Aynalıçarşı, Anne ben gidiyorum düşmana karşı’ şarkısını söylüyorlar. At üstünde zabitler, top arabaları, mekkare ve deve kervanları sokağımızı doldurdu. Harp olacakmış, İngiliz ve Fransız harp filoları boğazın dışında dolaşıyormuş. Buraları bombardıman edeceklermiş…’ (5)
Bu alıntıdan türkünün savaştan önce de bilindiği anlaşılmaktadır. Ayrıca hem Alman araştırıcı Willi Heffening 1923 tarihli makalesinde (6), Çanakkale Türküsünü genetik olarak Plevne (1877-78) ve Sivastopol türküleriyle ilişkilendirilmekte (bu ise türkünün daha eski tarihlerde bilindiği görüşünü desteklemektedir) (7) hem de Türk Müzik tarihçisi Mahmut Ragıb Kösemihal asıl türkünün bir ağıt olduğu (ilk iki kıta: Çanakkale içinde vurdular beni/ Nişanlımın çevresiyle sardılar beni; Çanakkale içinde aynalı çarşı/ Ana ben gidiyorum düşmana karşı), Çanakkale savaşları esnasında yeniden hatırlandığını ve zamana uygun mısralar araya katılarak güncellendiğini belirtmektedir. Nitekim kendisine Vahit Lütfi de türkünün I. Dünya Savaşı’ndan çok önce söylendiği anlatılmıştır. Emrullah Nutku’nun mektubu bize üç hususu sorgulama olanağı vermektedir:
1. Türkü, Willi Heffening ve Onur Akdoğu’nun belirttikleri gibi 1915’te ortaya çıkmamış (doğmamıştır), ancak Çanakkale Savaşları nedeniyle yeni sözler eklenmek suretiyle yeniden canlanmış olabilir.
2. Kemani Kevser Hanım’ın bestesi diye anılan ve Şamlı Selim tarafından yayınlanan marşın özgünlüğü tartışmalıdır. Halkbilim açısından çok değerli olan bu belgeyi, türkünün orijinali olarak kabul etmek yanlış olacaktır. Ama her halükarda hem söz ve hem de ezgi açısından türkü ile ilintilidir.
3. Alman Willi Heffening’in 1917/18 yıllarında sözlü kaynaktan derlediği ve bir araya getirdiği beyitlerden oluşan uzun (22 bent) metnin ve ezginin aradan geçen kısa süre içinde Kevser Hanım’ın bestesinden o denli başkalaşamayacağı gerçeği.
Buradan çıkarılabilecek sonuç şu olabilir: İzmir türküleri ile Sivastopol (Osmanlı- Rus Savaşı) türkülerinden alınmış ve yeni duruma (Çanakkale Savaşı’na) uyarlanmış bir metinle karşı karşıyayız. Bu türkü, başka türkülerden alınmış, uyarlanmış, monte edilmiş yeni unsurlar ile ilk yıllarda oldukça uzun bir metin görünümü vermektedir (8).
Ayrıca türkünün 19. yy.ın son çeyreğindeki (1897 Türk-Yunan Harbi) savaşlarla olan ilişkisini Ömer Çakır da belgelemektedir (9). Türkünün yaygınlaşması bağlamında şunu da belirtmek gerekir ki; yalnızca Çanakkale türküsü olarak değil, en sevilen dizelerinden biri olan ‘…… vurdular beni, ölmeden mezara koydular beni’ başka türkülere kavuştak olarak da hizmet etmektedir:
Ay karanlık bir gecede vurdular beni
Ölmeden mezara anam koydular beni (Tokat Yaylası Türküsü)
Sonuç
Tüm bu belge ve tahminlerden sonra, türkünün popülerleşme ve blimsel açıdan değerlendirme serüveninde TRT, Türkücü ve Sanat Müzikçilerinin yaklaşımlarının sağlıklı olmadığı görülüyor. Türküyü belli bir yere/ kimseye bağlamak gayretkeşliği halkbilim açısından eksikli/ sakıncalı. Öncelikle amaç, halkbilim ürünü olarak her bir türkü için ayrıntılı monografik çalışmaların yapılması olmalıdır; yani gerçek anlamda türkü arşivi!
Bu aşamada, türkü coğrafyası (yayılam sahası) ortaya çıkarılmalı ve lütfen artık şu derleme bilgileri ne işe yarıyorsa, bir Allahı’ın kulu çıkıp söylemeli artık!
Özellikle türkü sadece müzik, sadece metin (edebiyat) değildir. O aynı zamanda tarih, sosyoloji vs. vs.dir. Özetle; Türkü araştırmaları Türkücülere ve TRT’ye bırakılamayacak kadar ciddi bir iştir!
Çanakkale Türküsü örneğinde belgelere en bütüncül yaklaşımı bir tarihçi ile bir yabancı ve yabancı dil uzmanı sergiliyor. Halkbilimcilerimiz de interdisipliner çalışma yöntemini benimsemelidirler.
Çanakkale Türküsü, her şeyiyle Çanakkale’ye aittir. Ancak beste mi, yoksa anonim mi sorusu ise şöyle yanıtlanabilir. Bugün elimizde olan varyantları bakımından anonim, yani halkın malıdır. Başlangıç itibariyle her halükarda bu ister Kevser Hanım olsun, isterse bir başkası bu gerçeğe asla zarar vermez.
Diğer yandan, Heffening’in 2 nolu dipnotunda belirttiğine göre; 1919’da Hadank’ın MSOSA 8 kısaltmasıyla verilen derginin 68. sayfasında yayımladığı “Jungtürkische Soldaten- und Volkslieder” [Jöntürk asker ve halk türküleri] başlıklı makalede, “Çanakkale Türküsü”ne de yer verilmiştir. İlginçtir, Hadank’ın bunu Marmara Denizi’nin güney kıyısında derlediği belirtilmektedir (10). Bu makalede yer alan diğer metinlerin “popüler olmuş sanat şarkıları olduğu” tespiti yapılmaktadır ki, Hadank, Jöntürk şairlerin çoğunun adını vermekteymiş. “Sanat şarkısı” tespitini metinlerin üslubuna dayandıran Heffening, şairlerden ikisinin adını belgeyle veriyor: İsmail Hakkı Bey’in Kur’a Marşı (No 1) ve Nazım Bey’e ait olan Marş-ı Sultani (No: 5) (11). Öyleyse, hem Çanakkale Türküsü’nün sözlerinin o dönem Jöntürk şiiri içinde yeri olup olmadığına bakmak gerekecektir. Heffening de üç farklı kişiden ve dahası, hemen Kevser Hanım’ın [sözde] bestesinden bir ya da birkaç yıl sonra bu derlemeleri yaptığına göre, anonimlik olasılığı daha güçlü gibi görünmektedir.
Yeni belgeler ortaya koymadan, şimdilik türkünün beste olup olmadığı konusunda kesin karar vermek için henüz erkendir.
_______________________________________
Dipnotlar
1) Sahiplenme amacıyla, benzer gösterilere hem halk bilim, hem de Çanakkaleli açısından izin verilmemelidir diye düşünüyorum.
2) Heffening, W.: agm, s. 246.
3) Heffening, W., agm., s. 246.
4) Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı, Sayı: 1, s. 13-35.
5) Agm., s. 16.
6) Heffening, W.: “Türkische Volkslieder”, Der Islam, XIII (1923), s. 236-267.
7) Alıntı için bkz. Öztürk, A. O.: “Çanakkale Türküsü 1917/18 Tarihli Bir Derleme”. Türk Lehçeleri ve Edebiyatı Dergisi, Sayı 11, Şubat 1997, s. 83-87 (Heffening’in makalesinden özettir.) Ayrıca bkz. “Çanakkale Türküsüne ilişkin”. Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı, Sayı: 2, 2004, s. 319-325.
8) Ünlü Macar Türkolog Ignacz Kunos’un 1889 tarihli derlemeleri arasında bulunan birkaç asker ve eşkıya türküsünün metni incelenirse, hem Kevser Hanım’ın hem de Destancı Mustafa’nın metinlerinde olan kıtaları/bentleri görmek olasıdır:
İzmir’in yolunda vurdular beni,
Al kanlar içine koydular beni,
Kızın çevresine sardılar beni. (Kunos, III/10, 1; s. 96; ayrıca bkz. III/11, 3; s. 98)
Keza;
İzmir’in içinde kurulur Pazar,
İzmir’in çapkınları pazarlık bozar
Kaldır fistanını deymesin nazar. (Kunos, III/15, 3; s. 101; bkz. ayrıca III/6, 2; s. 94)
Keza;
Seray önü sıra sıra söyütler,
Oturmuş binbaşı asker öğütler,
Bu kavgada ölen babayiyitler. (Kunos, III/19, 1; s. 104; ayrıca bkz. III/20, 4; s. 105)
Keza;
Kışlanın önünde bir uzun selvi,
Kimimiz nişanlı kimimiz evli,
Sılada bıraktım ben bir saçı telli. (Kunos,III/20, 7; s. 106)
9) Çakır, Ö., agm., s. 21.
10) Heffening, W., agm., s. 246.
11) Heffenig bu tespitinde, “Vatan-u hürriyet şarkısı, yay. Hüseyin, 2. Baskı, Dersa’âdet: 1327/ 1329 [1921], s. 61 ve
102” kaynağına gönderme yapmaktadır.(1*)
____________________________________________
(1*) http://www.izedebiyat.com/yazi.asp?id=41482