Arap Müziği Nedir?.. Ali Jihad Racy, Jack Logan - Çev: Gökhan Mansuroğlu
Toplam Okunma: 31321 | En Son Okunma: 22.11.2024 - 20:13
Arap müziği, Atlas Dağları ve Afrika’daki Büyük Sahra çölünden Arap Körfezi (Basra Körfezi [G.M.]) ve Fırat nehri kıyılarına kadar uzanan çok geniş bir coğrafi bölgeyi kapsar. İslamın ilk yılları 7. yy ortalarından günümüze kadar Fas’lı, Mısır’lı ya da Irak’lı olduğuna bakmaksızın Arap müziği bir kısmı sadece entellektüel ve kültürel, diğerleri de politik olan beş temel süreçle şekillendi… İlk süreç, İslamın ilk yüzyıllarında Emevilerin (661-750) egemenliği altındaki Suriye’de ve Abbasilerin (750-909) egemenliği altındaki Irak’ta, kozmopolit kültürel merkezlerin gelişmesiyle yaşandı. Bu yüzyıllarda yaşanan etnik harmanlanma, Arabistan’ın müziğiyle Suriye, Mezopotamya, Bizans ve Pers müziklerinin yakın bir temas içerisine girmelerini sağladı. Bu etkileşimin sonucunda yeni Arap müziği ortaya çıktı…
Arap müziği , Atlas Dağları ve Afrika’daki Büyük Sahra çölünden Arap Körfezi (Basra Körfezi [G.M.]) ve Fırat nehri kıyılarına kadar uzanan çok geniş bir coğrafi bölgeyi kapsar. Fas’lı, Mısır’lı ya da Irak’lı olduğuna bakmaksızın Araplar, kökeni ilkçağlara uzanan ve İslam imparatorluğunun yükseldiği 8. ve 13. yüzyıllar arasında olgunlaşıp ivme kazanan çok yönlü bir müzikal mirasla bugünü tanımlama becerisine sahiptir. İslamın Arap yarımadasından yayılmaya başladığı 7. yy’ın ortalarından günümüze kadar Arap müziği, bir kısmı sadece entellektüel ve kültürel, diğerleri de politik olan beş temel süreçle şekillendi.
Asimile Edilen Kültürlerle İlişkiler…
İlk süreç, İslamın ilk yüzyıllarında Emevilerin (661-750) egemenliği altındaki Suriye’de ve Abbasilerin (750-909) egemenliği altındaki Irak’ta, kozmopolit kültürel merkezlerin gelişmesiyle yaşandı. Bu yüzyıllarda yaşanan etnik harmanlanma, Arabistan’ın müziğiyle Suriye, Mezopotamya, Bizans ve Pers müziklerinin yakın bir temas içerisine girmelerini sağladı. Bu etkileşimin sonucunda yeni Arap müziği ortaya çıktı. Yeni müzik, güçlü yerel öğelerini korudu; örneğin şiirsel lirikler, Kuran’ın ve İslam imparatorluğunun ortak dili olan Arapça ile okunmaya devam etti. Öte yandan bu müzik, yeni icra teknikleri, yeni tonlama yaklaşımları ve yeni müzikal enstrümanlar kazandı. Bu yeni eğilimin önünü açanlar arasında İranlılar ve Arap olmayan başka halklar da vardı.
Saraydaki bolluk ve fethedilen imparatorlukların görkemiyle tanışıklık, Arap yöneticilerde humanistik bir ilgi, sanatsal ve entellektüel tolerans uyandırdı. Kısa bir zaman içerisinde, bazı ilk dönem müslümanların müziğe ve müzisyenlere olan antipatik tutumunun aksine saray çevresinde, şairlerin ve müzisyenlerin hamisi olmak yaygın bir davranış haline geldi. Özellikle abbasi halifeleri el-Mehdi (saltanatı 775-85) ve el-Emiin (saltanatı 809-13) müziğe olan düşkünlükleriyle tanınırlardı. Önceleri yaygın olan kadın köle şarkıcıların (kuynat) aksine, yeni ortaya çıkan saray sanatçıları, genellikle iyi eğitilmiş ve seçkin alt yapılara sahip sanatçılardı. Bu sanatçıların arasında şarkıcı ve araştırmacı olan Prens İbrahim el-Mehdi (779-839) ve İshak el-Mavsili (767-839), ud virtüözü ve İshak’ın amcası olan Zalzal (?-791) sayılabilir.
Klasik Geçmişle İlişkiler…
İkinci sürecin belirleyici özelliği, İslam dünyasının alimlerinin antik yunan döneminin bilimsel incelemeleriyle tanışmasıdır ki bu bilimsel incelemer de, muhtemelen daha önceki eski Mısır ve Mezopotamya uygarlıklarının mirasından etkilenmişti. Bu etkileşim, 9. yy’da Abbasi halifesi el-Meymun’un (saltanatı 813-33) egemenliği döneminde başladı. El-Meymun, “bilgelik evi” anlamına gelen Beyt el-Hikmet’i kurdu. Bu bilimsel enstitü, içinde Pisagor’un müzik araştırmaları ile Eflatun, Aristotales ve Plotinus’un bilimsel çalışmaları olan çok sayıda Yunan klasiğinin Arapçaya çevrilmesinden sorumluydu.
Klasik dönemin keşfinin getirisi derin ve kalıcı oldu. Arap dili, seçkin filozofların, bilim adamlarının ve fizikçilerin müzik üzerine yazdıkları çok sayıda yorum ve araştırma yazılarıyla zenginleşti ve genişledi. Yunancadan gelen bir terim olan müzik ya da el-musiika, kuramsal ve Latin batıdaki Quadrivium (aritmetik, müzik, geometri ve astronomi) bilimlerine parallel olarak gelişen el-ulum el-riyadiyyah veya matematik bilimlerine ait bir disiplin olarak ortaya çıktı. Ayrıca Yunan çalışmaları, büyük çoğunluğu Arapçaya çevirilen ve bugüne kadar teorik kullanımı devam etmiş olan kapsamlı bir terminoloji de sağlamıştır.
9. ve 13. yy’lar arasında Arapça yazılmış teorik inceleme yazıları, yakındoğu müzik anlayışında kalıcı bir eğilim yaratmış ve ondan sonra gelen yeni kuşak çalışmalara da ilham vermiştir. Sekiz melodik dizi sisteminin tanımını yapan İbn el-Muneccim (?-912) ilk araştırmacılardandı. Her dizinin kendine ait diyatonik bir ölçüsü vardı, yani bir oktav Pisagor’un yarım ve tam ses aralıklarını kapsıyordu. 8. ve 9. yy’larda kullanılan bu diziler, Ebu el-Faraj el-İsfahani’nin (?-967) anıtsal Kitab ul-Ağani, Şarkılar Kitabı eserindeki şarkı metinleriyle bağlantılı biçimde anılırdı. Bu sistemde her dizi, ud çalarken kullanılan parmak ve perdelerin adlarıyla gösterilirdi.
10. yy’a ait Irak sırlı çömleği örneğinde görüldüğü gibi ud çalgıcıları, erken Abbasi sanatının en yaygın temaları arasındaydı.
Bir diğer büyük katkı, yazılarında ses olaylarını, ses aralıklarını ve besteleri inceleyen filozof el-Kindi (?-873) tarafından yapıldı. El-Kindi, kendi döneminde bilinen diyatonik ud icrası üzerinde önemle durmuş ve udun ses aralığını iki oktava çıkarmak için dört telli uda beşinci teli eklemeyi önermiştir. El-Kindi ayrıca dört telli ud ile mevsimler, elementler, insan karakterleri ve çeşitli semavi şeyler arasında kurduğu evrenbilimsel ilişkilerle de tanınır. Benzer bir evrenbilim ve sayıbilim vurgusu Ih”van es-Safa, İctenliğin Kardeşleri tarafından 10. yy’da yazılan mektupta da vardır.
En verimli yazarlardan bir tanesi, kapsamlı bir çalışma olan Büyük Müzik Kitabı’nı (Kitab el-Musiika el-Kebir) yazan Ebu Nasır el-Farabi’dir. Bu kitapta ses bilimi, aralıklar, dörtlü akorlar, oktav türleri, müzikal enstrümanlar, besteler ve müziğin etkileri gibi ana konular incelenmiştir. El-Farabi, Pisagor aralıklarının temel diyatonik düzenlemelerini iki yeni nötral ya da mikrotonal aralıkları çalmaya uygun perdelerle birleştiren bir perdeleme sistemi ortaya koymuştur. El-Farabi ayrıca her biri ayrı bir perde sistemine sahip iki tip tanbur tarif etmiştir: Perdeleri çeyrek seslik aralıklar üreten eski Arap tipi, ve diğeri de Pisagor’un tam sesinin lima ve komalara bölünmesini temel alan aralıklarıyla Horasan tarzına benzeyeni. Ses olayları, uyum ve uyumsuzluk, perdeleme ve nota isimlendirmeleri üzerine tartışmalar, ünlü filozof ve fizikçi İbn-i Sina’nın (Avicenna, ?-1037) yazılarında da bulunur.
Melodik dizilerin bilgisi ve sistemleştirilmesine katkıda bulunan bir diğer etkili teorisyen Safi ed-Din el-Urmavi’dir (?-1291). İki geçerli çalışmasında Safi ed-Diyn, ritim ve ölçü gibi müzikal bilginin çeşitli yönlerini tartışmıştır. Safi ed-Diyn, el-Farabi’nin Horasan tanburunda tarif ettiğine benzer ayrıntılı bir teorik ölçüyle beraber her bir dizinin aralıklarını tarif ederek melodik diziler konusuna da izahat getirmiştir. Buna göre yedi tonluk ölçüdeki her bir Pisagor tam ses adımı iki lima (90 sentlik aralık) ve bir komaya (24 sentlik aralık) bölünür. Dolayısıyla belli modlarda bulunan doğal aralıkları yerleştirmek mümkün olabiliyordu. Safi ed-Diyn’in dizi teorisine katkılarının, sonraki çalışmalar ve özellikle çağdaş İran ve Türkiye müzikleri üzerinde derin bir etkisi olmuştur. Gerçek performanslarda müzikal notasyonların kullanıldığına dair bir kanıt olmamasına rağmen, el-Kindi ve Safi ed-Diyn bize alfabetik sembollere dayanan bir notasyonla kayıt altına alınmış şarkı parçaları bırakmışlardır.
Ortaçağ Batı Dünyası ile İlişkiler…
Arap müziğini etkileyen üçüncü ana süreç, 11,12 ve 13. yy’lardaki haçlı seferleri sırasında ve İspanya’daki İslam egemenliği sırasında İslami Yakındoğu ile Avrupa arasında gerçekleşen etkileşimdi. Bu etkileşimin İslam ve Avrupa geleneklerinin ikisi üzerinde de geniş ve güçlü bir etkisi olmuştur. Bilimsel çalışmaların İspanya’daki müslüman üniversiteler aracılığıyla batıya taşınmasının Hıristiyan batıyı etkilediği ve içerisinde Yunan kaynaklarına dair yorumların bulunduğu Arapça çalışmaların Latinceye çevrilmesini teşvik ettiği bilinen bir gerçektir. Yakındoğu müziğinin Ortaçağ Avrupa’sı üzerindeki etkisinin doğası ve kapsamını tam olarak belirlemek zor olsa da, Julian Ribera, Alois R.Nykl ve Henry George Farmer gibi araştırmacılar, ritim ve şarkı formlarından müzik teorisi, terminoloji ve müzikal enstrümanlara kadar uzanan çeşitli alanlarda önemli etkiler olduğunu iddia ettiler.
Mısır’da Fatımiler dönemine ait fildişi bir plaka…
Emiyr et-tarab” ya da “büyünün prensi” diye bilinen ud, besteciler ve amatör icracıların gözde enstrümanıydı. Burada, Bayad ve Riyad’ın Hikayesi’nden, saray mensubu olan Bayad Riyad’a ve cariyelerine şarkı söylüyor.
Etki, enstrümanlar açısından bakıldığında türetilen isimlerde kendini gösterir: Örneğin “the lute” (uzun saplı telli çalgıların genel adı [G.M.]) kelimesi “el-‘uud” kelimesinden, “the nakers” (metal gövdeli iri davul [G.M.]) kelimesi “nakkaara” kelimesinden”, “the rebec” kelimesi “rebaab” kelimesinden ve “the anafil” (doğal trampet) kelimesi “el-nefiyr” kelimesinden gelmiştir. Bir başka kanıt, açık biçimde kökeni Yakındoğu olan enstrümanların elle yapılmış resimleridir. Bur tür dökümanlara örnek “el Sabio” (bilge) diye tanına İspanya kralı Kral 10. Alfonso için hazırlanan ve “Cantigas de Santa Maria” diye adlandırılan şarkıların 13. yy koleksiyonudur. Bu çalışma ud, kanun ve iki kamışlı ney gibi çok çeşitli enstrümanları icra eden müzisyenleri gösteren renkli minyatür resimlerle süslenmiştir.
Mağribi İspanya’nın Arap müziğine katkısı derin ve çok kapsamlıydı. Doğuluların yeni bir fiziksel ortama uyum sağlamaları ve doğu bilim ve edebiyatının Seville, Granada ve Cordoba’daki refah ve ihtişam ortamıyla tanışması, Endülüs’ün yeni sanatsal yaşantısına esin kaynağı oldu. Azad edilmiş bir köle olan Zeryab (?-850), Bağdat’tan çok saygın bir şarkıcı, ud icracısı ve müzik öğretmeni olduğu Cordoba’ya geldi. Zeryab, her biri vokal ve enstrümantal parçaların belirli bir melodik dizi içerisindeki bileşiminden oluşan 24 “navbaat”lik (tekili nevbah ya da nubah) bir repertuar derlemesiyle saygınlık kazandı. Navbaat, anlatılanlara göre günün farklı saatleriyle ilişkiliydi. Navba geleneği, büyük ölçüde 15. yy’ın sonlarında İber yarımadasından kovulan müslümanlarca Kuzey Afrika’ya taşınmıştır.
Mağribi İspanya ayrıca, tek bir şiirsel ölçüyü ve tek bir uyaklı yapıyı kullanan arka arkaya yazılmış satırları veya betiyler takip eden klasik Arap kasidesinin aksine romantik konulu olaylardan ve özel nakaratlı strofik metinlerden yararlanan yazınsal müzik formunun gelişimine de tanıklık etmiştir. Şiirlerin çoğunda kullanılan muvaşşah formu, müzikal bir form olarak da ortaya çıktı ve Kuzey Afrika şehirleri ile Levant bölgesinde (tarihsel olarak büyük Suriye ve Filistin olarak bilinen bölge) hayat buldu. Bu bölgede muvaşşah türü, Suriye’nin Halep bölgesinde popüler olmuştur.
El-Cezaari’nin Dahiyane Mekanik Aygıtlar Kitabı’nda düşen su, su saati üzerindeki davulcuları harekete geçirir diye anlatılır ve resimlenir.
Arap müziğini etkileyen dördüncü ana süreç, Osmanlı Türklerinin Suriye, Filistin, Irak, Arabistan kıyıları ve Kuzey Afrika’nın büyük bir kısmındaki egemenliği sırasında (1517-1917) gerçekleşmiştir. Bu dört yüzyıllık zaman diliminde Sünni Müslüman dünyadaki güç merkezi Türkiye’deki Osmanlı sarayına kaymıştır. Bu sırada İran yavaş yavaş ayrı bir politik, kültürel ve dini bir varlık olarak ortaya çıkmakta ve nihayetinde Şiiliği bir devlet dini olarak tesis etmekteydi. Müzikal olarak Osmanlı döneminin karakteristiği, kademeli bir asimilasyon ve değişimdi. Arap müziği, hali hazırda Orta Asya, Anadolu, İran, ortaçağ İslam Suriyesi ve Irak’tan müzikal öğeler almış olan Türk müziği ile etkileşime girdi. Bu etkileşim en çok Halep, Şam ve Kahire gibi büyük şehirlerde açık bir biçimde yaşandı. Görünen o ki Suriye Bedevileri ve Kuzey Afrika Berberileri gibi kırsal topluluklarda müzikal gelenekler, görece daha istikrarlı kılındı ve sürekliliği sağlandı.
Arap tarihindeki bu dönemde, müzikal hayatın belli bazı özellikleri daha geniş kültürel ve politik ilişkilerden ortaya çıkmıştır. Osmanlı dünyasında müzisyenler, diğer mesleklerde olduğu gibi meslek lonclarına bağlıydılar. Mısır’da, ‘alaatiyyah (erkek saz üstadları) ve ‘avaaliym (alimler) bu müzisyenler arasındaydı. Mısır müziği hakkındaki ayrıntılı değerlendirmeleri Napolyoncu Mısır heyetinin raporlarında yer alan M.Villoteau’ya göre, ilk grup erkek dinleyicileri eğlendirirken, diğer grup kadın dinleyiciler için gösteri yapmakta uzmanlaşmıştı. Ud, kanun ve ney gibi kentlerin profesyonel müzisyenleriyle ilişkilendirilen enstrümanlar hem Türkiye ve hem de Arap dünyasında yaygın olarak kullanılıyordu.
Her ikisi de Türk saray müziği ve dini Sufi müziğinde kullanılan enstrümantal türler olan semaa’i (saz semai) ve beşreef (peşrev), 9.yy’ın sonlarından önce Arap dünyası tarafından ortaya konmuştu. Enstrümantal formlar ve muhtemelen vokal ve dans formları 13. yy’da Konya’da kurulmuş mistik bir tarikat olan Mevleviler aracılığıyla kısmen iletilmiştir. Müzik üretkenliğiyle, ünlü besteci ve teorisyenleriyle tanınan bu tarikat Suriye, Irak ve Kuzey Afrika’nın bazı bölgelerine de yayılmıştır. Yeniçerilerin mehter takımına benzeyen askeri orkestralar, Osmanlı dünyasının çeşitli politik merkezlerinde varoldular. (Villoteau, Kahire’deki bir örneği anlatır). Teori ve adlandırmalar gözönüne alındığında Arap ve Türk müzik sistemleri büyük oranda örtüşürler. Türkiye ve Arap dünyasındaki, özellikle Suriye’deki melodik ve metrik diziler güçlü benzerlikler göstermiştir ve hala göstermektedir.
Ali Jihad Racy, Ph.D. ve Jack Logan, Ph.D.
Çeviren : Gökhan Mansuroğlu
Arap Müziği – 2. Bölüm
Ali Jihad Racy, Ph.D. ve Jack Logan, Ph.D.
Çeviren : Gökhan Mansuroğlu
Modern Batı ile İlişkiler…
Beşinci ve son süreç, Mısır’daki Napoleon’cu egemenliğin (1798-1801) ardından 19.yy’da gelişen kültürel ve politik etkileşim sırasında Arap müziği ile modern Batı arasındaki ilişkide yaşanmıştır. Arap dünyasındaki Batılılaş(tır)ma çalışmalarından ilki, Muh’ammed ‘Ali’nin 19.yy’ın başlarında Avrupai askeri bando anlayışını Mısır’a sokması ve Batı enstrümanları ile müzikal notasyonlarının kullanıldığı askeri okulların kurulmasıdır.
Yüzyılın sonlarında Süveyş kanalının açılması vesilesi ile H”ediv İsma’iyl (saltanatı 1863-1876), tarihsel bir dönüm noktası ve Yakındoğu İslam dünyasındaki batılılaşmanın bir sembolü haline gelen Kahire Opera Binası’nı inşa ettirmiştir. Opera Binası, 1869 Kasım’ında Rigoletto’nun Verdi performansıyla açılmış, ardından da 1871 Aralık’ında Aida’nın performansı gerçekleşmiştir. Avrupa’lı Mısır’ı yaratmaya çalışan İsma’iyl, kadın şarkıcı Almaz (1860-1896) ve erkek şarkıcı ‘Abdo el-H’amuuli (1843-1901) gibi Mısır’lı sanatçıların şöhret ve sosyal statülerini korumuş ve yükseltmiştir.
Batılılaş(tır)ma, Levant bölgesindeki 19.yy Amerikalı ve Avrupalı Protestan misyonerler aracılığıyla daha da ileri götürülmüştür. Tanıtılan Protestan ilahi kitapları, Avrupai olan ve çokça bilinen çeşitli melodiler üzerine yazılmış dini şiirlere dayanıyordu. Bu melodiler, standart Batı müzikal notasyonları içerisinde gözüküyordu.
20.yy Batının teori, notasyon, enstrüman konularındaki ve diğer bütün müzikal konulardaki rolünün artışına tanıklık etmiştir. 1904 yılında yazdığı Kitab el-Musiyka el-Şarki kitabında, Mısır’lı teorisyen ve besteci Kaamil el-H”ulaai piyano, akordion ve ağız mızıkasının Mısır’da yaygınca kullanılan enstrümanlar haline geldiğinden bahsetmektedir. 20.yy ayrıca yine bu yüzyılda Mısır’da başlayıp gelişen bir ortamın sürekliliği ve büyümesiyle dikkat çeker : Müzikal tiyatro. Dramalar esas olarak Avrupa’lı yazarlarca Arapça’ya uyarlanır ve rol, şarkı ve bazen de dansın bir bileşimi olarak sunulurdu. Bu tiyatral sanatçılar arasında 1893 yılında Chicago’daki Columbian World Fair’de gösteri yapan Suriye doğumlu Ebu H”aliyl el-Kabbaani (1841-1902) ve tiyatral şarkıları bütün Arap dünyasında dinlenmiş olan Sufi eğitimli şarkıcı ve sahne sanatçısı Mısır’lı Şeyh” Salaamah Hicaazi (1852-1917) yer almaktadır.
1. Dünya Savaşı ile 1920’lerin sonları arasında Kahire, Avrupai operet türüne benzeyen yeni bir tiyatral formun, komediyi ve vodvil şarkıları birleştiren bir tür müzikal oyunun yükselişine tanıklık etmiştir. Bu formun gelişmesine ön ayak olmuş kişilerin başında modern Mısır müziğinin babası sayılan ünlü besteci Şeyh” Seyyid Derviyş (?-1923) gelmektedir. 1932 yılında Kahire’de toplanan Arap Müzik Kongresi’nce çıkarılan raporun da işaret ettiği gibi 1930’ların başında Mısır müziği üzerindeki batılılaşma etkisi önemli bir düzeydeydi.
Avrupa hakimiyetinin ardından bağımsız Arap devletlerinin ortaya çıkışıyla birlikte pek çok Arap hükümeti, Batı müziğini bir güzel sanat ve resmi müzik eğitiminin bir parçası olarak kabul etti. Bugün pek çok Arap başkentinde, geleneksel Arap müziği ve Batı müziği, Batı konservatuar geleneğine göre düzenlenmiş devlet enstitülerinde öğretilmektedir.
Arap Müziğinin Ayırt Edici Özelliklerinin Birliği
Bugün Arap müziğinin bütünlüklü bir yapı oluşturmasına yardımcı olan pek çok özelliği vardır. Bununla birlikte bu özellikler her yerde ve herkes için tamamıyla uygulanabilir değildir; yönelimleri ve ince ayrıntıları da bir topluluktan diğerine değişebilmektedir. Bunun yanında ortak tarihsel geçmiş, coğrafi ve kültürel yakınlıktan dolayı Arap olmayan pek çok halk da (özellikle Türkler ve İranlılar) bu özelliklerin birçoğunu paylaşmaktadır. Bu gerçek, Yakındoğu üzerine çalışan araştırmacıların da bölgeyi tek bir büyük müzikal alan olarak görmelerine imkan sunmaktadır.
Arap müziğindeki bütünlüğün bir yönü, müzik ve Arap dili arasındaki yakın ilişkidir. Vokal söyleyişe verilen önem ve şiir okuyucunun çoğu zaman merkezi bir rol oynaması bu durumu kanıtlamaktadır. Örnek olarak Kuzey Mısır ve Suriye çöl Bedevileri arasında şair anlamındaki şee’ir, Lübnan geleneklerinde söyleyen kişi anlamındaki kavvaal, ya da sözlü halk şiiri gösterilebilir. Bu ilişki, müziğin kaside ve muvaşşah gibi çeşitli yazınsal formlara uyarlanması konusundaki yaygın uygulamalarda da kendini gösterir.
Makam…
Arap müziğinin dikkati çeken bir başka özelliği, Arap melodilerinin müzik içerisindeki temel pozisyonu ve karmaşık çok sesliliğin olmamasıdır. Bu özellik, dünyanın bu bölgesindeki ve Asya’nın önemli bir bölümündeki müziği Avrupa müziğinden ve Sahra çölünün güneyindeki Afrika müziğinden ayırır. Bunun yerine Arap müziği, karışık süslemeler ve nüanslarla, melodide bir incelik ve karmaşıklık sergiler. Arap müziğinde melodi, geleneksel Batı müziğindeki yarım ses ve tam ses bölümlemelerine uymayan aralıklar anlamına gelen mikrotonaliteyi de içerir.
Melodi kavramı, genellikle modalite (yaygın olarak makam diye bilinen kavramsal yapısal sistem) ile ilişkilidir. Her bir makam, teorik bir diziye, belirli vurgulu notalara ve tipik bir melodik hareket kalıbına dayanır. Pek çok örnekte bu hareket kalıbı, dizinin karar seslerinde başlayıp gittikçe yukarı çıkar ve en sonunda da karar sese iner. Bu yaklaşım, her ne kadar değişik müzikal kompozisyonlar için bir temel oluştursa da, makam düzeni kendini en iyi biçimde metrik olmayan doğaçlamalarda belli eder; bu türlere örnek olara Mısır ve Levant bölgesinde taksim diye bilinen enstrümantal sololar, layaali ve mavvaal gibi vokal formlar ile Kuran okuma ve Sufi Kasideleri gibi dini türler verilebilir.
Mısır ve Levant bölgesinde teorisyenler, daha önce el-Farabi ve Safi ed-Diyn’in tartıştıklarına benzer biçimde bir oktavlık diziyi küçük mikrotonlara böler. Suriyeli teorisyenlerin bulduğu koma biriminin (kabaca bir tam sesin dokuzda biri) de içinde olduğu birçok mikro aralık türü savunulmuştur. Genellikle makamların 24 eşit çeyrek seslik oktav dizisine dayandığı tasavvur edilir. Arap müziğinin esasen işitsel doğasına rağmen, Batı notasyonu tamamiyle yerleşmiş ve ekstra semboller yaygınca kullanılmıştır (standart diyez ve bemol işaretlerine ek olarak bir notayı yaklaşık çeyrek ton kalınlaştıran ve incelten semboller).
Aşağıda Mısır ve Levant bölgesinde en çok kullanılan makam dizilerinin bir listesi yer almaktadır:
Usul…
Makam kavramı ve melodi yapıya, tipik bir Arap ritim tarzı eşlik eder. Arap müziğinde metrik usuller, çeşitli metrik kompozisyonlarda kullanılır ve yaygın olarak ikaa’aat (tekili ikaa’a) adıyla bilinir. Bir müzikal eserdeki vurguların yapısının ve ifade ediliş biçiminin doğasını etkileyen bu usuller, bir müzik topluluğu içerisinde tablah (darbuka) ve rikk (tef) gibi ritim sazlarla icra edilir.Her bir usulun kendine özgü bir adı ve ikiden yirmidörde ya da daha fazlasına kadar değişen sayıda bir vuruş kalıbı vardır.
Günümüz müzik teorisinde ifade edildiği üzere bir usul, temel olarak duraklardan ve farklı tınılarda vuruşlardan oluşur. Mısır geleneğinde düm (kuyruğu aşağı doğru yazılan notayla gösterilir), darbuka ya da tefin orta noktasına yakın bir yere vurularak çıkarılan derin tok sesi ifade eder. Tekk (kuyruğu yukarı doğru olan notayla gösterilir), enstrümanın kenarına yakın bir yere vurularak çıkarılan tiz ve kısa sestir. Bir usulün teorik gösterimi esasında basit olsa da, bunun yorumu çok karmaşık ve çeşitli olabilir. Eserin ana özelliklerini ve vurgu kalıplarını korurken ritim sanatçısı, genellikle ritmik altbölümlemerde doğaçlamalar yapar ve zengin tını efektlerini kullanarak çok sayıda varyantlar yaratır.
Aşağıda günümüz Mısır ve Levant bölgesinde sıkça duyulan usullerin vuruş kalıpları yer almaktadır.
Arap müziğinde ve Yakındoğu müziğinde genellikle bileşik formlar baskındır. Bu formlar, aynı melodik makamı paylaşan enstrümantal ve vokal bölümlerin birleştirilmesine dayanır. Bir bileşik formda, tekil parçalar farklı stillerde olabilir; doğaçlama ya da önceden bestelenmiş, tek bir şarkıcının solosunu ya da bir koroyu gerektirebilen, ölçülü ya da ölçüsüz türler. Bir bileşik form, genellikle kendi yerel tür adıyla ya da ait olduğu makamın adıyla bilinir. Örnek olarak genellikle makam diye bilinen ve kentlere özgü olan Irak repertuarı, Suriye fasılı yada Afrika navbası gibi.
Mısır’da, 19.yy’ın sonları 20.yy’ın başlarındaki vaslah, dolap ya da daha inceliki bir semai türünde önceden bestelenmiş bir giriş; birkaç solo enstrümantal doğaçlama; küçük bir koro tarafından söylenen bir muvaşşah; ye leyl kelimesinin seslendirilmesinden oluşan layaali ya da konuşma dilindeki şiirsel bir metni kullanan mavvaal tarzındaki vokal doğaçlama türlerini geleneksel bir biçimde birleştirir.
Mısır vaslahı, esasında önceden bestelenmiş olduğu halde mutrib (erkek assolist) tarafından yorumlanmaya imkan tanıyan davrde sonlanır. Davr özellikle mutrib ile eşlik eden koro arasındaki soru ve cevaplara dayanan pasajlardan oluşur.
Günümüz Arap dünyasındaki müzikal birliğin bir diğer yönü, müzikal enstrümanlar alanında yer alır. Kanun, ud, ney ve batı kemanı kentsel Arap orkestralarının çoğunda bulunur. Üstelik belli bazı enstrüman türleri, sıkça belli sosyal işlevlerle ilişkilendirmiştir. Yaylı çalgılar genellikle solo vokale eşlik eder. Bu durumda şarkı söyleyenle eşlik eden genellikle aynı kişidir. Bedevi ozan ‘ataaba diye bilinen aşk şarkılarını ve shruuqi ya da kasiyd diye bilinen kahramanlık şiirlerini rebab eşliğinde okur. Aynı biçimde Mısır’lı şair de Ebu Zeyd el-H”ilaali için yazılmış ortaçağ Arap epik şiirine eşlik etmesi için rebabı kullanır. Halk yaşamında nefesli çalgılar genellikle açık havada çalınır; örneğin Mısır mizmarı ve tabl balaadi (iki taraflı kullanılabilen büyük davul), düğünlerde ve bayram günlerinde çoğunlukla dansa eşlik etmek üzere kullanılır. Lübnan, Suriye ve Filistin düğünlerinde micviz (Antakya bölgesinde zemır diye bilinir [G.M.]) debkelerin (halay) ayrılmaz bir parçasıdır.
Müzikal birliğin çeşitli yönleri Arap sosyal ve dini hayatının geleneksel müzik içeriğinde de bulunabilir. Arap dünyasındaki yaygın dinin İslam oluşundan dolayı Kuran okumaları, etnik ve ulusal sınırları aşan temel bir dinsel ifade biçimidir. Bu from ölçüsüzdür, solo biçiminde icra edilir ve İslami prensiplere göre okuma anlamına gelen tecviyd kurallarına dayanır. Yaygın örneklerden biri bütün Arap ve Müslüman dünyada namaz vakitlerinde minarelerden duyulan ezandır. Sufi müzik ve dans performansları, yüzyıllardır Kuzey Afrika ve Levant bölgelerinde özel ve halka açık biçimde yapılmaktadır. Şarkı türleri ve performans stillerinde dikkate değer bir birlik sergileyen Sufi müzik, çeşitli dünyevi vokal geleneklerden etkilenmiş ve bu gelenekleri etkilemiştir.
Son olarak, müzikal birliğe katkı sunan daha yeni bir etken modern elektronik medyadır. Geniş bantlı ticari kayıtların 1904 yıllarında artışı, 1932’de müzikal filmlerin Mısır’da ortaya çıkması ve sonraki yıllarda halka açık radyoların kurulması geniş bir pan-Arap dinleyici kitlesinin oluşmasına katkı yapmıştır. Bugün uğniya kelimesi, bir solist ve hem Batı hem de geleneksel Arap enstrümanları ile donanmış bir orkestra içeren bir şarkı kategorisini anlatmaktadır. Mısır’da Muh’ammed ‘Abd ul-Vahhaab ve kadın şarkıcı Umm Kelsuum gibi ünlüler tarafından sunulan bu şarkılar, bugün Fas’tan Irak’a kadar uzanan bir bölgedeki çok büyük bir dinleyici kitlesi tarafından beğeniyle dinlenmektedir.
Böylesi bir bütünlüğe karşın Arap dünyası, müzikal zıtlıkların da toprağıdır. Bir bakıma Arap müziği, her biri kendine ait kültürel ve estetik bir öz ve bütünlük taşıyan müzikal geleneklerin bir toplamıdır. Geniş bir perspektiften bakıldığında, büyük coğrafi bölgeler farklılıklar arz eder. Örneğin, başta Fas ve Cezayir olmak üzere Kuzey Afrika müziği, Mısır ve Levant bölgesindeki müzikten entonasyon, makam, müzikal enstrüman seçimi ve Endülüs müziği etkisinde kalma ve bunun izlerini taşıma bakımından ayrılır. Benzer biçimde Mısır müziği, ritim ve entonasyon bakımından Arabistan yarımadası ve Irak’taki müzikal geleneklerden farklıdır.
Daha yakın bir bakış açısıyla bakılırsa bu özgünlük, daha küçük alan ve repertuarlarda görülebilir. Fas’taki Cinnava etnik grubu, müzikal tarzları bakımından Batı Afrika ile yakın özellikler gösterir; benzerlikler senkoplu ritimler ve perkusyondaki vurgulardadır. Nubia ve Sudan müziğinde beş tonlu yapılar kullanır. Kuvey ve Bahreyn’de inci avcılarının şarkılarında tiz bir erkek sesi ve buna eşlik eden farklı pes sesler, karmaşık poli-ritmik alkışlar ve Güney Hindistan’ın gatama sazına yapı ve çalma tekniği bakımından benzerlik gösteren ritim sazlar kullanılır. Bağdat’taki kalgi müzik topluluğunda makam şarkılarına her ikisi de İran ve Orta Asya müzikal geleneklerinde yakın karşılıkları bulunan santur, javzah (ince keman) gibi enstrümanlar eşlik eder. Benzer biçimde Levant bölgesindeki Maruniler ve Mısır’daki Kıptiler gibi Arap dünyasının Müslüman olmayan değişik gruplarının dini ayinlerinde de kendilerine özgü müzikal özelliklere rastlanır.(1)
______________________________________________________
(1) http://www.bydigi.net/muzik-sohbet/233909-arap-muzigi.html