Nev’î Divânı’nda Mûsikî Terimleri… Mehmet Sait Çalka(*)


Toplam Okunma: 7086 | En Son Okunma: 22.11.2024 - 02:00
Kategori: Araştırma Yazıları

16. yüzyılın tanınmış Osmanlı şairlerinden Nev’î, aslen Tekirdağ/Malkara’lı olması nedeniyle “Malkara’lı Nev’î” diye de tanınmıştır. Asıl adı Yahya’dır. İstanbul’da iyi bir öğrenim gören Nev’î’nin şöhret kazandığı dönem III. Murad’ın padişahlığı sırasında (taht, 1574 - ölm. 1595) olmuş, O’nun zamanında Sehzâde Mustafa’ya ders vermek üzere hoca olarak tayin edilmiş ve bu görevi O’nun saray hocalığından ayrılma kararını vermesine dek sürmüştür… En tanınmış eserleri, başta “Divan”ı olmak üzere “Netâyîcü’l-Fünûn”, “Nevâ-yı Ussâk”, “Hadis-i Erba’în Tercümesi” ve “Hasb-ı Hâl” adlı eserleridir …

16. yüzyılın tanınmıs Osmanlı şairlerinden olan Nev’î aslen Malkara’lı olduğundan Malkara’lı Nev’î diye tanınmıştır. Asıl adı Yahya olan Nev’î, İstanbul’da iyi bir öğrenim görmüs, dönemin tanınmıs bilginlerinden ve Ahaveyn diye tanınan Ahmet ve Mehmet Efendilerden ders almıstır. Medrese arkadasları arasında Bâkî, Hoca Saadettin Efendi, Üsküplü Valihi ve Mecdi Efendi vardır. Öğrenimini tamamladıktan sonra Gelibolu ve İstanbul’da müderrislik yapmıs, bir yandan da tasavvufla ilgilenmistir. Nev’î’nin söhret kazandığı dönem III. Murad’ın padişahlığı sırasında olmus, onun zamanında Sehzâde Mustafa’ya ders vermek üzere hoca olarak da tayin edilmis ve bu görevi onun saray hocalığından ayrılma kararını verinceye kadar devam etmistir.

Ömrünün geri kalan kısmında dönemin ileri gelen devlet adamlarına kasideler sunarak geçimini sağlamış ve 1599’da vefat etmistir. Bilgin bir sair olan Nev’î, Farsça ve Arapça’yı bu dillerle siir yazabilecek kadar iyi bilen bir sairdir. Nitekim divanında Türkçe siirlerinin yanı sıra Farsça kasideleri de bulunmaktadır. Kaside sairi olarak da bilinen Nev’î, aslında bir gazel ustası olup ününü gazelleriyle kazanmıstır. Sade siir yazmaktan yana olan Nev’î, kendisinin yeni bir tarz yarattığını ve Anadolu sairlerini Acem-Fars taklitçiliğinden kurtardığını söyler:
Nev’î ne ‘âlî-cevherüz hergiz bilinmez kadrümüz Ma‘nîde ferd-i kâmilüz sûretde cins-i sâ’ilüz
(Nev’î Divanı; s: 346)

Vasf-ı hatun eyler bu sakalından utanmaz
Nev’î dahı si‘r ile zerâfetden usanmaz
(Nev’î Divanı; s: 344)

Nev’î’nin oğlu Atâyî, babasının Tefsir, Kelam, Fıkıh, Akaid, Mantık vb. alanlarda çok sayıda eseri olduğunu söyler. En tanınmıs eserleri, basta Divan’ı olmak üzere Netâyîcü’l-Fünûn, Nevâ-yı Ussâk,
Hadis-i Erba’în Tercümesi ve Hasb-ı Hâl adlı eserleridir.1

1. sayfa dipnotları
1 Genis bilgi için bkz. İPEKTEN Haluk - Mustafa İSEN - Recep TOPARLI - Naci
OKÇU - Turgut KARABEY, Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü,
Ankara 1988.; Abdülkadir Karahan, Đslam Ansiklopedisi, “Nev’î” mad., Đst. 1988.,C.
9, s. 224; Mine Mengi; Eski Türk Edebiyatı Tarihi, Akçağ yay. Ank. 1999, s. 163;
Ahmet Atilla Sentürk, Ahmet Kartal: Üniversiteler için Eski Türk Edebiyatı Tarihi,
Dergah yay., İst. 2004, s. 272-274.; Büyük Türk Klasikleri, “Nev’î”, C. 4, Đst. 1986,
ss. 66.

Sayfa 2
Nev’î’nin hayatından ve şairliğinden kısaca bahsettikten sonra; makalemizin asıl konusu olan Nev’î Divanı’nda Mûsikî’ye geçmek istiyoruz. Ancak bunu da yapmadan önce mûsikî hakkında muhtasar bir bilgi vermek uygun olacaktır: Mûsikî, güzel sanatların malzemesi ses olan, sesi düzenli ve estetik maksatlara uygun sekilde kullanılan bir koludur. Bu kelime, Yunanca asıllı “Musike”den alınarak “Mûsikî” seklinde Arapça’ya, oradan da Türkçe’ye geçmistir. Bugün kullandığımız “Müzik” kelimesi ise aynı kelimenin Batı dillerinden alınmıs seklidir.2 Mûsikî, eskiden olduğu gibi günümüzde de Türk toplum hayatında önemli bir yer tutmaktadır. Dolayısıyla eski devirlerden kalan çesitli eserlerde mûsikî’nin icâdı, makamlar, mûsikî aletleri, mûsikînin insan üzerindeki etkileri vs. üzerinde ehemmiyetle durulmustur. 3 Örneğin, Mehmed Hâfid, Ed-Dürerü’l-Müntehâbâti’ l-Mansûre adlı eserinde mûsikiyi bir ilim kategorisine koyarak onu “Ulûm-ı Riyâziyye”den saymıs ve mûsikîde yer alan on iki makamın on iki burca; yedi âgâzenin yedi gezegene; dört subenin ‘anâsır-ı erba’aya; yirmi dört elhânın da gece ve gündüzün yirmi dört saatine tekâbül ettiğini ifade etmistir.4

Mûsikînin doğusuyla ilgili en önemli rivayet, onun Hz. İdris’e verilmis olduğuna dair yapılan rivâyeyettir. Bu rivâyet 15. yüzyılın önemli manzum eserlerinden Bedr-i Dilsâd’ın Murad-nâmesinde de zikredilmektedir. 5 Eski bilimler konusunda ansiklopedik bir eser mahiyetinde olan bu eserde, Đdris Peygamberin mûsikîyi dört ilimden yani “Đlm-i hey’et, ilm-i hikmet, ilm-i nücûm, ilm-i tıp”tan çıkardığı zikredilmistir. Bir baska rivayete göre ise mûsikî ilmi, Hz. Nuh’un oğluna nispet edilir. Rivâyete göre Hz. Nuh’un oğlu Mûsikar adlı çalgıyı ve birçok makamı icat etmistir.6 Tarihin en eski devirlerinden bugüne kadar, her zaman gerek ferdi, gerekse sosyal açıdan insanoğlunun hayatında çok önemli bir yer tutan din ve inançlar da –daha çok rûhî tesirleri bakımından– mûsikîyi benimsemis ve kullanmıstır. Tasavvufî açıdan tekkelerde yapılan ayinlerde de mûsikînin ehemmiyeti bu bakımdan âsikârdır.7 Tasavvuf ve diğer alanlarda olduğu gibi Divan edebiyatında da önemli bir yere sahip olan mûsikî, mûsikîsinâs sairlerce islenmis ve manzumelerinde mecaz, istiâre gibi edebi sanatları yapma maksadıyla mûsikî terimlerini kullanmıslardır. Nev’î Divanı’nın daha önceki yıllarda yapılan tahlilinde 8 musiki aletlerine kısaca değinilmis ancak terimler ayrıntılı bir sekilde ele alınmamıstır.

2. sayfa dipnotları
2 Mustafa Aslan, “Sami Divanı’nda Mûsikî”, İlmi Arastırmalar 6, İstanbul 1998, s. 33.
3 Mehmet Arslan, “Nedim Divânı’nda Mûsikî”, Osmanlı Edebiyat-Tarih-Kültür Makaleleri, İstanbul, 2000, s. 43.
4 Agah Sırrı Levend, Divan Edebiyatı (Kelimeler ve Remizler, Mazmunlar ve Mefhumlar), İstanbul 1980, s. 241.
5 Bkz.Adem Ceyhan, Bedri Dilsad’ın Murad-nâmesi,İstanbul 1997,s:149-150
6 Agah Sırrı Levend, a.g.e. s. 242; Mahmut Kaplan “Divan Siirinde Mûsikî”, Divan Siirinin Kıyısında, Ankara 2003, s. 31.
7 Mustafa Aslan, a.g.m., s. 36.
8 M. Nejat Sefercioğlu, Nev’î Divanı’nın Tahlili, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1990 s.113-114.

3. sayfa
İste bizde bu çalısmamızda 16. yüzyılın sairlerinden olan Nev’î’nin Divânı’nda9 yer alan mûsikî terimlerini yanlarında kısa açıklamalarını da vererek belirtmeye çalıstık. Çalısmamızda söz konusu mûsikî terimlerinin anlam karsılıklarını muhtelif kaynaklardan derlemeye gayret ettik. 10 Bu çalısmayı zevk alarak yaptığımızı belirttikten sonra Nev’î Divanı’nda geçen mûsikî terimlerini ve terimlerin anlam karsılıklarını alfabetik sıraya göre su sekilde sıralayabiliriz:

ÂHENK: Sazların kiris, tel, boru gibi ses veren kısımlarının belli bir sese göre ayarlanması. Çalıp çağırıp söyleme, cümbüs etme.

Hep Ka’be-i kûyûnda olan nâle-i ussâk
Âheng-i hicâz ile ser-âāâz-ı nevâdur
(Kasideler, s: 47)

Çeng-ves nâle kılup nây-sıfat inleyelüm
O geçen demlere âheng-i nedâmet idelüm
(Gazeller, s: 205)

ÂVÂZ: Ses, seda. Eski mûsîki nazariyat kitaplarında makamların sınıflandırılması için kullanılan terim.

Hep mutribün terâne vü âvâzı sünbüle
Hep çalınan kulaāına ‘ûdun benefse-zâr
(K., s: 42)

Nâz ile bana söger vâr-ise ol beste-dehen
Āaybdan gûsuma âheste bir âvâz gelür
(G. s:274)

3. sayfa dipnotları
9 Nev’î Divanı, Haz. Mertol Tolum-M.Ali Tanyeri, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul 1977.
10 ÖZTUNA, Yılmaz , Büyük Türk Mûsikîsi Ansiklopedisi, C. l-II, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1990.; İskender Pala, Ansiklopedik Divan Siiri Sözlüğü, Ötüken Yay., İstanbul 2000.; Ahmet Talat Onay, Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar, Haz:
Cemal Kurnaz, MEB Yay., İstanbul 2004.

4. sayfa
BESTE: Sarkının makam ve âhengi.

Nâz ile bana söger var-ise ol beste-dehen
Gaybdan gûsuma âheste bir âvâz gelür
(G. s:274)

ÇENG: Kanuna benzeyen fakat dik tutularak parmakla çalınan ve bu nedenle Harp’ı andıran bir tür çalgı aleti.

Vakt-i sikest-i rûzeye eyler isâreti
Çeng-i hamîde-sekl ile gûyâ meh-i sıyâm
(K., s: 103)

Sol denlü itdi nâleyi bezmünde çeng u ‘ûd
Çıkdı simîke na’ra vü cûs eyledi semek
(G., s: 190)

Çeng-ves nâle kılup nây-sıfat inleyelüm
O geçen demlere âheng-i nedâmet idelüm
(G., s: 205)

‘Âsıkun mihnet ile kâmeti çeng olmayıcak
Đtdügi nâleleri dilbere nâ-sâz gelür (G.,s: 274)
Bu kâmet-i hamîden ile dâg-ı sînemi

Dem-sâz idince ‘ıskuna çalısdı çeng ü def
(G., s: 359)
‘Iskun ne âlemi ola âh ile nâlesüz
Bezmün ne revnâkı ola çün çeng ü ‘ûdı yok
(G., s: 362)
İder mûhiş sadâlar târ-ı çeng olsa havâdan ter
Seherden gör hamîde kadd ile ol pîr-i giryânı
(G., s: 524)

DÂVÛD: Peygamber ismi, Rivâyete göre mûsiki Hz. Dâvud’a isnâd edilmektedir. Sesi güzel ve sairdi. Müzikte bir düzen.

Sana ussâk hevâsın su ki terk eyleye diye
Olma dem-sâz âña Dâvûd-ı hos-elhân ise de
(G., s: 466)

DÂVÛDÎ: Dâvut peygamberin sesini andıran tatlı ve dokunaklı
ses.
İderler mahfilinde cem‘ olup elhân-ı Dâvûdî
Bugün Kur’ân okunmak anda hatm olmus durur mahzâ
(K., s: 17)

DEF (TEF): Zilli ve pullu bir çembere gerilmis deriden ibaret çalgı daire.

Zulm ile kimse āayrîye bir sille uramaz
Rûy-ı defe meger ki tarab-sâz-ı hos-nev
(G., s: 189)

Kitâb-ı ‘ıskı fehm itmez mugannî
Def u ney gerçi söylerler hevâdan
(G., s: 437)

DEM: 1. Ney’in en pest sekizlisindeki sesler. 2. Herhangi bir nağmeye sürekli eslik eden sesler.

Sarâb-ı ‘ask ile raks idesin olup kanzil
Kulaāına çalma sol nefesde kim dem-i sûr
(K., s: 73)

Bu kâmet-i hamîden ile dâg-ı sînemi
Dem-sâz idince ‘ıskuna çalısdı çeng ü def
(G., s: 359)

DEVR: Mûsikîde usul, tarz. Bu usullerle uğrasan ilme de İlm-i edvâr denir.

Nedür bu devr-i safâ-bahs u meclis-i hurrem
Nedür bu heyhey-i mutrib sürûd u nesve vü hâl
(K., s: 91)

EVC: Türk Mûsikîsinde bir makam.

İrtifâ‘-ı evc-i kasrun söyledir kim serverâ
Nagme-i bezmün ider Nâhid-i çarhı ser-girân
(K..s:113)

HEVÂ: Oyun havası veya pesrev, saz mesâisi gibi klasik formlara girmeyen serbest ve fantezi saz eserlerine verilen ad Saz veya saz müziğine ait olup da husûsi bir isimle belirtilmeyen parça.

Hat-ı dilber gibi sebz olsa yazı nevbahâr olsa
Güzellense hevâlar mutrib-i meclis hezâr olsa
(G., s: 472)

İder mûhis sadâlar târ-ı çeng olsa havâdan ter
Seherden gör hamîde kadd ile ol pîr-i giryânı
(G., s: 524)

HİCÂZ: Türk mûsikisinde 8 numaralı basit makam.

Hep ka‘be-i kûyunda olan nâle-i ‘ussak
Âheng-i Hicâz-ile ser-âāâz- nevâdur
(K., s: 47)

Nev’î ser-i kûyunda geçe nâle-i ussâk
Hep tavr-ı hicâz ile Sıfâhân u Nevâdur
(G., s: 327)

Yüri var gel makâmun mutribâ her dem ‘Irâk itme
Hicâza baslayup sa’y eyle kûy-ı yârdan çıkma
(G., s: 504)

Hicâzî perdelerden kopdı ‘ussâk içre nâlisler
Hatuñla Ka’be-i hüsnüñ siyâh-pûs itdügin bildük
(G., s: 390)

‘IRÂK: Türk müziğinin en eski mürekkep makamlarındandır.

Yüri var gel makâmuñ mutribâ her dem‘Irâk itme
Hicâza baslayup sa’y eyle kûy-ı yârdan çıkma
(G., s: 504)

KANÛN: Fârâbi’nin icat ettiği söylenilen, bir kösesi kesik dikdörtgen seklinde ve dizler üzerinde parmaklarla çalınan bir çalgı.

‘Aceb simden girü devrn bozup evŜâ’-ı nâ-sâzıñ
Uyar mı nâgme-i kânûna bî-kânûn olan münker
(K., s: 58)

Sen eyle gerek nâleni ney yasunı mey-gûn
‘Ussâka cefâ āayra vefâ bunlara kanûn
(G., s: 207)

KEMÂN: Yay, müzik âleti.

Nisân-ı maksada Nev’î varurdı tîr-i murâd
Çekilse zûrla bir kez kemân-ı ‘ısk u muhabbet
(G., s: 250)

KOPUZ: Orta Asya Türklerinin eğlencelinin vazgeçilmez çalgı aleti.

Götürdi kopuzı bezm-i felekden
Kırup târ-ı su‘â’ın mihr-i Enver
(K., s: 65)

KÛS: Kös, eski savaslarda, alaylarda deve veya araba üstünde tasınarak çalınan büyük davul.

Duhân-ı derbûzen kara haber iltürdi âfâka
Çalardı nagme-i rıhlet nefîr u kûs-ile mehter
 (K., s: 58)

Gûsuma çalınsa kûs-ı besâret subh-dem
Ya‘ni ‘îd olsa gelüp didâra nevbet subh-dem
(K., s: 110)

Kulaāına sadâ-yı kûs-ı rihlet çalınur âhır
Henüz irismedin nevbet inâbet kılsan olmaz mı
(G., s: 199)

MAKÂM: Mûsikîde ahenk ile söylenen sesler toplululuğu.

Yüri var gel makâmuñ mutribâ her dem‘Irâk itme
Hicâza baslayup sa’y eyle kûy-ı yârdan çıkma
(G., s: 504)

MUGANNÎ: Teganni eden sanatkâr, bir nevi sarkıcı.

Kitâb-ı ‘ıskı fehm etmez mugannî
Def u ney gerçi söylerler hevâdan (G., s: 437)
Gül ü nesîm ü mey ü mugannî
Nevâ-yı bülbül kamu nevâhî (G., s: 557)

MUTRİB: Çalgı çalan, çalgıcı, sâzende. Sarkıcı, sarkı okuyan hânende.

Hep mutribün terâne vü âvâzı sünbüle
Hep çalınan kulaāına ‘ûdun benefse-zâr
(K., s: 42)

Nedür bu devr-i safâ-bahs u meclis-i hurrem
Nedür bu heyhey-i mutrib sürûd u nesve vü hâl
(K., s: 91)

Nevâyı nerm ider mutrib piyâle dâ’im ola
Bahar ola ne dimekdür havâ mülâyim ola
(G., s: 233)

Aceb ne perdeden âgâz ider [—-] görsen
Tekellüm eylese mutrib zebân-ı ‘ısk u mahabbet
(G., s: 250)

Safha-i hâtır-ı pür-gam yazılur meclisde
Mutrib-i bezm kaçan târ ile tahrîr eyler
(G., s: 275)

Terâne eyle hat u hâli vasfıñ ey mutrib
Ki ehl-i ‘ıska safâdur sadâ-yı perr-i mekes
(G., s: 347)

MUVÂFIK: Türk mûsikîsinde zamanımızda örneği kalmamıs en az altı asırlık mürekkeb bir makam.

Safâmız mukarrer havâmuz muvâfık
Nevâdan degül sîne bir lahza hâli
(K., s: 151)

NAĞME: Ahenk, ezgi, güzel ses.

Vasfunda seher câna safâ virdi bu matla‘
Gûya eser-i nagme-i nevrûz u sabâdur
(K.,s: 48)

İrtifâ‘-ı evc-i kasrun söyledir kim serverâ
Nagme-i bezmün ider Nâhid-i çarhı ser-girân
(K..s:113)

Sâkî semâ‘-ı nagme-i nây ile vaktidür
Meydân-ı sâgar içre ide her habâb raks
(G., s: 353)

Nagme-i ‘ısk-ı hezârı istimâ‘ eyler su kim
Sâh-ı gül gibi ser-a-pâ cismini gûs eyleye
(G., s: 496)

Gûsun çemende nagme-i bülbül pür eyledi
Nev’î isitmez oldı sarâbın yasagını
(G., s: 512)

NÂHİD: Türk mûsikîsinde bir makam.

İrtifâ‘-ı evc-i kasrun söyledir kim serverâ
Nagme-i bezmün ider nâhid-i çarhı ser-girân
(K..s:113)

Tolmadan peymânesi mâhun mey-i hursîdden
Girmeden raksa felekler nagme-i nâhidden
(G., s: 438)

NAKÂRE/NAKKÂRE: Davul.

Urulsa nevbet-i sâhî senün firâkun-ile
Nakâre sine dögerdi nefir olup nâlân
(K., s: 118)

Çeküp elif tenüme kara dâglar yakdum
Seh-i serîr-i gamam tûā-ile nakâre- ile
(G., s: 467)

NAKŞ: Klâsik Sark Mûsikîsinde her mûsikî bestesine verilen ad.

Erbâb-ı ‘aysa ya’ni tarab hâsıl itmege
Bir tâze naks baāladı üstâd-ı sâz-kâr
(K., s: 42)

NEFİR: Boynuzdan yapılan boru olup, özellikle savaslarda kullanılan mehter çalgılarından biridir.

Duhân-ı derbûzen kara haber iltürdi âfâka
Çalardı nagme-i rıhlet nefîr u kûs-ile mehter
(K., s: 58)

Urulsa nevbet-i sâhî senün firâkun-ile
Nakâre sine dögerdi nefir olup nâlân
(K., s: 118)

NEVBET: Mûsikide sıra ile söylenen ara nağme.

Gûsuma çalınsa kûs-ı besâret subh-dem
Ya‘ni ‘îd olsa gelüp didâra nevbet subh-dem
(K., s: 110)

Kulaāına sadâ-yı kûs-ı rıhlet çalınur âhır
Henüz irismedin nevbet inâbet kılsan olmaz mı
(G., s: 199)

NEVÂ: Türk mûsikisinin 7 numaralı basit makam.

Safâmuz mukarrer havâmuz muvâfık
Nevâdan degül sîne bir lahza hâli
(K., s: 151)

Nevâyı nerm ider mutrib piyâle dâ’im ola
Bahâr ola ne dimekdür havâ mülâyim ola
(G., s: 233)

Sofra-i gülden alınsa vaktidür berg-i nevâl
‘Andelîb-i hos-nevâ eyler salâ her gûseden
(G., s: 429)

Kalbini sâf eyleyen câm-ı safâyı n’eylesün
‘Isk ile dem-sâz olan sâz u nevâyı n’eylesün
(G., s: 430)

NEVRÛZ: Türk mûsikisinde en az yedi asırlık bir mürekkeb makam.

Vasfunda seher câna safâ virdi bu matla‘
Gûyâ eser-i nagme-i nevrûz u sabâdur
(K., s: 48)

NEY/NÂY: Türk mûsikisinin en tanınmıs nefesli mûsiki âleti.Ney çalana nâyî veya neyzen denir.

Ney-i ‘ısk ile olmadık dem-sâz
Bu hevâ âtesinde sûzânuz.
(G., s: 197)

Sen eyle gerek nâleni ney yasunı mey-gûn
‘Ussâka cefâ gayra vefâ bunlara kânûn
(G., s: 207)

Çeng-ves nâle kılup nây-sıfat inleyelüm
O geçen demlere âheng-i nedâmet idelüm
(G., s: 205)

Nedür ey nây sebep nâlene bî-mâr mısın
Yahud ol kâmet-i simsâda hevâ-dâr mısın
(G., s: 443)

Kitâb-ı ‘ıskı fehm etmez muāannî
Def u ney gerçi söylerler hevâdan
(G., s: 437)

PERDE: Bir müzik parçasını meydana getiren seslerden her biri.

Felekler kimi çengî kimi rakkâs
Zamâne perde-sâz oldı ser-a-ser
(K., s: 66)

Hicâzî perdelerden kopdı ‘ussâk içre nâlisler
Hatunla Ka’be-i hüsnün siyâh-pûs itdügin bildük
(G., s: 390)

RAKS: Müzik esliğinde oynanan oyun.

Felekler kimi çengî kimi rakkâs
Zamâne perde-sâz oldı ser-a-ser
(K., s: 66)

Sâkî semâ‘-ı nağme-i nây ile vaktidür
Meydân-ı sâgar içre ide her habâb raks
(G., s: 353)

Tolmadan peymânesi mâhun mey-i hursîdden
Girmeden raksa felekler nagme-i nâhidden
(G., s: 438)

RAST: Türk müziğinin en eski makamlarındandır. 4 numaralı basit makam olan rast, rast beşlisiyle, rast dörtlüsünden müteşekkildir.

Nagme kılsun mutribin dâim havâ-yı râstdan
Bâr-ı gamdan serv-i âzâduna hiç hâm gelmesün
(G., s: 448)

SABÂ: Türk müziğinin en tanınmıs makamlarından olup,yürekler parçalayıcı, gönüller yakıcı bir hüzün, elem, zühd ve pismanlık duygusunu bildirir.

Vasfunda seher câna safâ virdi bu matla‘
Gûyâ eser-i nagme-i nevrûz u sabâdur
(K., s: 48)

SADÂ: Ses, yankı.

Terâne eyle hat u hâl-i vasfın ey mutrib
Ki ehl-i ‘ıska safâdur sadâ-yı perr-i mekes
(G., s: 347)

Kebâb-i murg âvâzı sadâ-yı na’ra-yı bülbül
Kadehler lâle nergis çesm-i dilber gülistan âtes
(G., s: 348)

SÂZ: Müzik, çalgı âleti.

SÂZ-KÂR: Çalgı çalan.

Erbâb-ı ‘aysa ya’ni tarab hâsıl itmege
Bir tâze naks baāladı üstâd-ı sâz-kâr
(K., s: 42)

Sâz-ı mutrib gibi cân-beste-i etvâr-ı emel
Beyt-i sâ‘ir gibi dil-hânesi pür-vehm ü hayâl
(G., s: 403)

Yâr ile mahrem olan agyâra hemdem olmaz
Bir sâz-kârı bulduk nâ-sâz kârı görsek
(G., s: 391)

SIFÂHÂN/ISFAHÂN: Türk müziğinin en eski mürekkeb makamlarındandır.

Nev’î ser-i kûyinde geçe nâle-i ussâk
Hep tavr-ı Hicâz ile Sıfâhân u Nevâdur
(G., s: 327)

SÜNBÜLE: Türk Mûsikîsinde eski bir makam.

Hep mutribün terâne vü âvâzı sünbüle
Hep çalınan kulaāına ‘ûdun benefse-zâr
(K., s: 42)

SÜRÛD: Terennüm etme, Sarkı veya Türkü mırıldanma.

Nedür bu devr-i safâ-bahs u meclis-i hurrem
Nedür bu heyhey-i mutrib sürûd u nesve vü hâl
(K., s: 91)

TABL: Davul.

Hay u huy-ı savma‘a tabl-ı riyâdur sûfiyâ
Simdi hep hâl ehline etrâf-ı gülsendür mahal
(G., s: 406)

TANBÛR: Telli bir mûsiki âleti.

Ne ıssı çeng-sıfat Ŝâhiren rükû‘undan
Dilün hevâ tolu mânend-i sîne-i tanbûr
(K., s: 72)

TÂR: Sâz teli.

Esküm sadâ-yı riste-i câna virür sükûn
Kılmaz terâne çün ola târ-ı rebâb ter
(G., s: 270)

Đder mûhis sadâlar târ-ı çeng olsa havâdan ter
Seherden gör hamîde kadd ile ol pîr-i giryânı
(G., s: 524)

TARAB-SÂZ: Nese ve sevinç veren nağme.

Zulm ile kimse gayrîye bir sille uramaz
Rûy-ı defe meger ki tarab-sâz-ı hos-nevâ
(G., s: 189)

TAVIR: Mûsikîde düzen, makam, aheng.

Nev’î ser-i kûyinde geçe nâle-i ‘ussâk
Hep tavr-ı Hicâz ile Sıfâhân u Nevâdur
(G., s: 327)

TERÂNE: Terennüm. Nağme, âhenk, makam.

Hep mutribün terâne vü âvâzı sünbüle
Hep çalınan kulaāına ‘ûdun benefse-zâr
(K., s: 42)

Terâne eyle hat u hâli vasfıñ ey mutrib
Ki ehl-i ‘ıska safâdur sadâ-yı perr-i mekes
(G., s: 347)

TERENNÜM: Güzel bir sesle nağme söyleme.

Nev’îyâ simden girü her murg-ı nâçîz ötmesün
Tûtî-i tab‘um terennüm kıldı bir garrâ gazel
(G., s: 406)

UD: Bir tür sâz.

Micmeründe muttasıl ‘ûd-ı mülebbes yanmada
Cem‘ olur bezmünde ervâh-ı mücerred her zaman
(K., s: 113)

Sol denlü itdi nâleyi bezmünde çeng ü ‘ûd
Çıkdı simâke na’ra vü cûs eyledi semek
(K., s: 190)

‘Iskun ne ‘âlemi ola âh ile nâlesüz
Bezmün ne revnâkı ola çün çeng ü ‘ûdı yok
(G., s: 362)

USÛL: Mûsikîde tarz, ahenk.

Bir nagmesi ider bu tokuz perdeden güzer
Uymaz usûl-i mutribe sâki rebâb-ı ‘ısk
(G., s: 360)

UŞŞÂK: Türk mûsikisinde bes numaralı basit makam.Çok

doğal bir dizi arz eden ussâk, en eski makamlardandır.
Sana ussâk hevâsın su ki terk eyleye diye
Olma dem-sâz ana Dâvud-ı hos-elhân ise de
(G., s: 466)

ZEMZEME: Ezgili, nağmeli söz. İsminin geldiği makamda bir kürdi dörtlüsü bulunduğunu işaret eden isim. Hicazzemzeme, Isfahan-zemzeme vb.

Subh-dem zemzeme-i ‘îd ile tutup erkân
Olmus-idi tonanıp gül gibi ‘âlem handân
(K., s: 165)

Sonuç olarak, 16. yüzyılın önemli sairlerinden olan Nev’î’nin mûsikîye ve mûsikî terimlerine ne kadar vâkıf olduğu, siirlerinde mûsikînin ve sesin önemli bir yeri bulunduğu çalısmamızda tespit ettiğimiz çok sayıda mûsikî teriminin varlığıyla ortaya çıkmaktadır. Mûsikî makam, âlet ve terimlerinin birçoğunu gördüğümüz Nev’î Divanı’nda daha birçok cevherin saklı olduğu muhakkaktır. Bu musikîsinas sahsiyet hakkında daha bir çok çalışmanın yapılmasını diliyor, Nev’î’yi rahmetle anıyoruz.(**)
_______________________________________

KAYNAKÇA
ASLAN, Mehmet, “Nedim Divanı’nda Mûsikî”, Osmanlı Edebiyat-
Tarih-Kültür Makaleleri, Đstanbul 2000.
ASLAN, Mustafa, “Sâmi Divanı’nda Mûsikî” İlmi Arastırmalar 6,
İstanbul 1998
CEYHAN, Adem: Bedr-i Dilsâd’ın Murad-nâmesi, İstanbul 1997.
İPEKTEN Haluk - Mustafa ĐSEN - Recep TOPARLI - Naci OKÇU -
Turgut KARABEY, Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler
Sözlüğü, Ankara 1988.
KAPLAN, Mahmut , “Divan Siirinde Mûsikî”, Divan Siirinin
Kıyısında, Ankara 2003.
KARAHAN, Abdülkadir, “Nev’î” İslam Ansiklopedisi, C.9, İstanbul
1988.
LEVEND, Agah Sırrı: Divan Edebiyatı (Kelimeler ve Remizler,
Mazmunlar ve Mefhumlar), İstanbul 1980.
MENGİ, Mine, Eski Türk Edebiyatı Tarihi, Akçağ Yay, Ankara 1999.
Nev’î Divanı: Haz. Mertol Tolum-Ali Tanyeri, İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul 1997.
PALA, İskender, Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, Ötüken Yay.,
İstanbul 2000
SEFERCİOĞLU, M. Nejat, Nev’î Divanı’nın Tahlili, Kültür Bakanlığı
Yay., Ankara 1990.
ŞENTÜRK, Ahmet Atilla, KARTAL, Mehmet: Üniversiteler Đçin Eski
Türk Edebiyatı Tarihi, Dergah Yay, İstanbul 2004.
TANRIKIRUR, Cinuçen, “Osmanlı Mûsikîsi”, Osmanlı Medeniyeti
Tarihi, C. II-II İstanbul 1999.
ONAY, Ahmet Talat, Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar, Haz:
Cemal Kurnaz, MEB Yay., İstanbul 2004.
ÖZTUNA, Yılmaz , Büyük Türk Mûsikîsi Ansiklopedisi, C. l-II, Kültür
Bakanlığı Yayınları, Ankara 1990.

_______________________________________
(*) Bilim Uzmanı, Arhavi Hüseyin Gürkan Lisesi, Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni, Arhavi /Artvin
(**)Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Volume 3/2 Spring 2008)’de yayınlanmıştır.




Hoşgeldiniz