Armudi Kemençeye Psikanalitik Analiz Açısından Bakış… Erhan Bayram


Toplam Okunma: 4873 | En Son Okunma: 23.11.2024 - 12:38
Kategori: Fikir Yazıları

Çalgıların kimlikleri, bazen ortaya çıktığı veya yaşadığı toprağın sosyal durumundan etkilenip şekillenebiliyor. Nasıl ki bir insanın şimdiki karakteri, çocukluğunun bir uzantısı olma ihtimalini doğuruyorsa, kişileştirilmiş bir enstrumanın karakterinde de aynı noktalar bu yolla saptanabilir… Armudi Kemençenin yoğunlukla yaşadığı, vücud bulduğu mekânlar Galata ve Konstantiniyedir. Bu iki mekân birçok açıdan birbirine zıtlık oluşturacak öğeler içermektedir. Örneğin, Galata meyhanelerin, gece eğlencelerinin merkezi durumunda iken Konstantiniye içinde çok sayıda mevlevihanenin bulunduğu ahlaklı ve huzurlu bir mekândır…

Armudi Kemençeye Psikanalitik Analiz Açısından Bakış… Erhan Bayram

Çalgıların kimlikleri, bazen ortaya çıktığı veya yaşadığı toprağın sosyal durumundan etkilenip şekillenebiliyor. Nasıl ki bir insanın şimdiki karakteri, çocukluğunun bir uzantısı olma ihtimalini doğuruyorsa, kişileştirilmiş bir enstrumanın karakterinde de aynı noktalar bu yolla saptanabilir.

Tarihsel romanlar kendi içerisinde de üçe ayrılır. Bunlar; Kurgusal anılar, kurgusal aile tarihi, araştırmalara dayalı roman. Pek çok tarihi romanın savaş konulu olduğu göz önünde bulundurulsa dahi, Suskunlar eseri bu görüşün dışında, araştırmalara dayalı tarihsel roman türünden bir örnek olarak değerlendirilebilir. Suskunlar, tarihsel romanın birçok niteliğine sahip olmasına karşın, birçok noktada masalcı bir anlatımın ağırlığı ön plana çıkabilmektedir. Hoffman’a göre, iki tür tarihi kurgu taşıyan roman vardır. Birincisinde ortam tarihseldir fakat hikâyede tarihi olay veya kişi bulunmaz. İkinci türde ise, ortam ve karakterler bilimsel veri odaklıdır. Suskunlar romanı, Hoffman’ın tarihsel roman tanımına göre birinci tür romanın kapsamına girmektedir.

Tarihsel romanlar bir taraftan belli kişi ya da ortamların durumlarını ya da ilişkilerini, kurgusal bir çerçeve içerisinden aktarmasının yanında, aynı zamanda romanda kullanılan kişisel, mekânsal ya da tarihsel öğelerin bulundukları zamandan itibaren günümüze kadar olan süredeki yolculuklarını vermektedirler. Tarihsel romanların en büyük özelliği, kullanılan öğelerin tarihsel serüvenini okuyana üstü kapalı ya da bilinçsizce verebilmesidir. Romanda geçen tarihsel öğelerin geçmiş zamana ait olması, o zamandaki durumlarını belli bir kurgu içinde anlatması anlamını taşır. Bu anlatım şekli o tarihi öğelerin günümüze karşılık gelen uzantılarını genellikle saklar. Oysaki tarihi romanlar, bu türden anlatım yönteminde geçen tarihi öğelerin günümüze kadar olan ilerleme, gerileme ya da gelişim süreçleri hakkında oldukça önemli ipuçları verilir.

Yazımızın ana konusu olan ve Suskunlar romanında geri planda açıkça olmasa da, yeteri kadar belirtilen bir müzik aletinin, bu türden bir anlatım biçimi sayesinde aynı zamanda günümüze kadar ki tarihsel gelişiminin tohumlarının nasıl atıldığı belirtilebilir.

Gerçek şu ki; onlarca kişi, mekân ve olaylar arasında sıkışıp kalmış bir müzik aletinin ayrıntılı olarak fiziksel veya sosyal gelişimi belirtilmeyebilir, ancak; müzik aletinin kendisinin yanı sıra, onun etrafındaki sosyal hayatın analiz edilmesi bize o müzik aletinin gerçek gelişimi hakkında en önemli bilgileri verebilir. Çünkü bir çalgının fiziksel veya sosyal gelişiminin takip edilmesinin en önemli yollarından birisi, dönemindeki sosyal kimliği ile şimdiki kimliğinin ayrıntılı karşılaştırılmasıdır. Bu türden bir karşılaştırma da başka bir teknikle, psikanalitik analiz yolu ile çözümlenmeye çalışılmıştır.

Bir müzik aletinin tarihsel gelişimini ortaya çıkarma konusunda psikanalitik analiz formülü ancak o çalgıya kişileştirme uygulayarak yapılabilir. Bu da, o çalgının teoride insanlaştırılarak, bir ruhsal aygıta sahip olmasını sağlamakla olabilir. Bu sayede, onun zihinsel yapısının nasıl şekillendiği, bize aynı zamanda bir çalgı olarak yapısındaki tarihsel gelişmelerin neden ve sonuçları ile birlikte sunulmasını sağlar. Bu bağlamda, çalgının psikanalitik analizi, Freud’un zihinsel yapı ve mekanizma olarak tanımladığı id, ego, süper ego / bilinç dışı, bilinç ve bilinçaltı kavramları ile yapılmaya çalışılacaktır.

Sigmund Freud, ruhsal aygıtın çeşitli kurallar, ilkeler ve kavramlaştırmalar içerdiğini açıklayarak, onun çeşitli sistemlerden veya durumlardan (instances) oluşan yapısını üç görüşle inceler. Bunlar; dinamik, yapısal ve ekonomik görüştür.

Dinamik görüş daha çok çatışma üzerine odaklaşmaktadır. Ruhsal aygıt birbirinden farklı ve çelişen dürtüleri bir arada tutar ve bunun sonucunda da çatışma yaşanır.

Ekonomik görüşe kısaca değinecek olursak ruhsal aygıtın içinde dolaşan bir enerinin varlığından bahsetmeliyiz. Ruhsal süreçler hareket halindedir, yani enerji artabilir ya da azalabilir. Bu yüzden de ‘Libido’ dediğimiz hareketin şiddeti ve süresi hep dikkate alınmalıdır.

Yapısal görüş kendi içinde birinci veya ikinci diye ayrılmaktadır.

Birinci görüşe göre (topografik kuram) ruhsal aygıt üç sistemden oluşmaktadır: Bilinç, bilinç öncesi ve bilinçdışı.
Bilinçdışı, bastırmanın etkisiyle bilinç ve bilinç öncesine ulaşamayan ve içerisinde karşıt duyguları, düşünceleri barındıran bir depodur. Bilinçdışı içeriklerini oluşturan dürtülerdir. Dürtüler asla bilinci öğeleri değildir ve ancak tasarımlar halinde açıklanabilirler.

Bilinç öncesi ise bilinç ile bilinçdışı arasında bir yerde olup düzenleyici bir sistemdir. Kişiden kişiye ve hayatın belirli anlarından farklılıklar göstererek, daha az veya daha çok geçirgenlik sağlayabilir. Bilinç öncesinin hem bilince hem de bilinç dışına çifte sansür uygulayarak dengeleyici bir görevde bulunur.
Bilinç ise algı ile beraber yürüyen sistemdir. En önemli özelliği algılanan malzemeyi gerçeklik ilkesine göre değerlendirmesi ve zihinde yerleştirebilmesidir.

İkinci yapısal görüşe baktığımızda ise üst benlik, benlik ve alt benlik sistemlerini görmekteyiz. Burada benlik, üst benlik ve alt benlik arasında düzenleyici bir görev üstlenir. (Tunaboylu 2004; 145-148)

Freud’a göre alt benlik doğuşta ruhsal aygıtın tümünü kapsar. Daha sonra, senlik ve üst benlik alt benlikten farklılıklaşarak ayrı işlevsel birimler olarak gelişirler. Alt benlikte zaman kavramı yoktur. Alt benliğin değer yargıları yoktur. Başka bir biçime dönüşebilme yani şekil değiştirebilme, alt benliğin özelliklerindendir.
Dürtü tek başına, dış dünyanın gerçeğini, çevrenin beklentilerini ve tepkilerini hesaba katamaz, bunu benlik yerine getirir. Kısacası benlik dediğimiz ruhsal yapı, biryandan dürtüsel doyumların değişik biçimlerde devamlılığını, biryandan da dış dünya ile ilişkileri başlıca ve önemli oranda yürüten işlevler bütünüdür. Gerçeklik ilkesini kullanır. Zaman içerisinde egonun bir parçası toplumsallaşma ve değerlerle ilgili olarak evrimleşir. Bu evrimin sonucunda gelişen parçaya süper ego (üst benlik) adı verilir. süper ego bilinçdışı ve bilinç süreçleri beraberce barındırır. Vicdan, süper egonun bilinçli kısmında yer alır. süper egonun (frenleyici, yasaklayıcı) ve idin (haz ilkesi) baskıları altında ego uygun çözüm yolları arar. (Psikanalitik Kurama Giriş 2006; 23-24)

Suskunlar romanı, Eflatun adında bir Suskun’un gözünden anlatılan, İstanbul’un büyülü mekânsal enerjisi içerisinde ve musiki ile iç içe geçen olaylar zincirini yansıtır. Çingenelerin, dini bütün sofuların ve tezatların hüküm sürdüğü anlayışların; birbiri ile yapışık ancak birçok çatışmanın yaşandığı sosyal sınıfların, en önemlisi Mevleviliğin ve onun zengin ancak kapalı dünyasının masalsı süslemelerle irdelenir. Konu olan kişiler ve mekânlar her ne kadar gerçek dışı kurguların ürünleri olarak görülse de, bir o kadar da gerçeklik payı mevcuttur. Tarihi bir roman olma özelliğini, başta büyük çapta halen geçerli olan mekânsal bilgilerin ve dönemin özellilerini anlatan diyalogların verilmesi ile başından sonuna kadar korumaktadır. Bu ilişkiler arasında romanın da odak noktasından oldukça uzakta ve geri planda yeri geldiğinde konuyu destekleyici görev üstlenen Armudi Kemençe’nin günümüze uzanan hem yapısal hem de sosyal hayat ve çevresel algıda gelişiminin ve değişiminin yansıması belirtilmiştir. Romanda bu durumun açık olarak belirtilmemesi, çalgıyı kişileştirerek Freud’un ortaya attığı psikanalitik kuramla desteklenip, bu gelişim ve değişim sürecinin gizlenmiş noktalarını ortaya çıkmasını sağlamıştır.

Bu bağlamda, Armudi Kemençe bir insan gibi görülerek ruhsal aygıtının ardındaki gizler açığa çıkartılabilir. Normal bir analizdeki serbest çağrışım tekniğinin sağladığı çözümlemeyi, romandaki düşsel öğeleri açığa çıkartarak elde edebiliriz. Romanın masalsı zaman ve mekânı da rüya benzeri bilinç dışı bir süreci yansıtarak simgelerin anlamlarını çözümlememize yardımcı olacaktır.

Kemençenin zihinsel yapısındaki ruhsal aygıtın analizi sürecinde belli bir takım öğelere rastlanır. Armudi Kemençenin geçtiği mekânların özellikleri bize onun benliği hakkında ipuçları verebilir. Kemençenin yoğunlukla içinde bulunduğu mekânlar Galata ve Konstantiniyedir. Bu iki mekân birçok açıdan birbirine zıtlık oluşturacak öğeler içermektedir. Örneğin, Galata meyhanelerin, gece eğlencelerinin merkezi durumunda iken Konstantiniye içinde çok sayıda mevlevihanenin bulunduğu ahlaklı ve huzurlu bir mekândır. Örneğin Galata, romanda bir kayıkçının sözleriyle şöyle tarif edilmektedir:

“Galata’ya götürdüğüm nice imamı, zahidi, sofuyu ve dini bütün âdemi, dinlerini ve imanlarını unutmuş olarak buraya getirdim…Eğer oraya gidersen bu güne kadar yaşadığın namuslu hayatı unutur bambaşka biri olursun.” (Anar 2007; 108)

Galata’nın bu özelliklerine psikanalitik kuram çerçevesinde bakılacak olursa bu bölgenin, dürtüselliğin (haz ilkesinin) hâkimiyetinde bir yer olduğu görülmektedir. Galata’da hüküm süren ahlak dışı yaşamı, içki ve kumar odaklı sosyal hayatı, yaşantının gündüzle sınırlı kalmayıp tüm bir gece boyunca sürmesi ve sokaklarında suç işleme potansiyelinin fazlalığı, alt benliğin dürtülerin gücünden gelen enerjiyle dolu olması, mantıklı kuralların olmaması, karmaşık bir yapıda olması, zaman kavramının bulunmaması, sürekli hareketlilik içinde olması gibi özellikleriyle paralellik gösterir. Armudi Kemençenin eğlence amaçlı kullanımı ve Konstantiniye’ye aykırı bir melodik yapısı, bütün bu unsurların bulunduğu Galata’nın Kemençe üzerindeki etkisinin yadsınamaz olduğunun göstergesidir.

Armudi Kemençenin kullanıldığı diğer bir mekân olan Konstantiniye ise İslam dininin ağırlığının bulunduğu, hoşgörü ve nezaketin egemen olduğu, toplumsal kuralların katı denecek şekilde uygulandığı, ahlaki değer yargılarına sahip çıkılan bir yerdir. Bu özellikleri ile Konstantiniye, Armudi Kemençenin üst benliğine benzetilebilir. Üst benlik gerçeklik ilkesine göre hareket eder, enerji boşalımı bekletilebilir, çevresel koşullara göre ertelenebilir, bilinçli düşünmeyi içerir, mantığın ve kullanılan dilin alışılmış yasalarını izler ve yetişkin bir insanın düşünce biçimi gibidir. Kemençe, Konstantiniye’de tasavvuf kültürü geleneğinin etkisiyle farklı bir melodik yapıya kavuşmuştur.

“ … Veysel Bey bir bismillah çekerek yayını Kemençenin tellerinde gezdirmeye ve çıldırasıya kıvrak, ziyadesiyle neşeli bir hüseyni köçekçe çalmaya başladı…”(Anar 2007; 54)

Kitabın ana karakterlerinden birisi olan Kemençeci Veysel Bey’in Kemençeyi icraya besmele çekerek başlaması bu etkiyi kanıtlayan bir ifade olarak kabul edilebilir.

Bu romanda Kemençe hakkında yaptığımız yorumları, Kemençenin müzikolojik tarihine baktığımızda da doğrulayabiliriz. Armudi formdaki Kemençenin büyük ihtimalle İstanbul’a gelişi (yada kullanımı) Rum kökenli olabilir ve genellikle Rum kökenli insanların yaşadığı bölge de Galatadır. Bu yüzden Galata’da Kemençenin, İslami geleneklerin dışında kullanılması şaşırtıcı değildir. Kemençe, bu iki kültür arasında gidip gelen bir yapıya sahiptir. Bu değişken ortamlar arasında kullanımı onun melodik zenginliğini de destekler. Bu durum, bize benliğin üst benlik ve alt benlik arasında yaşadığı simgesel çatışmayı anımsatır. Benlik, dürtülerin yönlendirdiği bir yapı olmakla birlikte, dürtüleri bastıran ve kontrol eden üst benliğin etkisi altındadır. Tıpkı Kemençe’nin, Galata’da yankılanan eğlenceli melodilerinin Konstantiye’de ki Mevlevihane’de dingin melodilere dönüşmesi gibi.

Sonuç olarak farklı kültürel zenginliklerin, dini temaların ve sosyal yaşantı farklılıklarının en güzel şekilde harmanlandığı; birliktelikten oluşan hazzın doruk çizgilerinde yaşayan bir kent İstanbul’un bu tatlı çatışmalarının bir ürünü olan Armudi Kemençe, kazandığı nitelikleri hiç şüphesiz ait olduğu kentine borçludur. Onun kişileştirilip, zihinsel süreçlerinin bilinçdışı unsurlarının çözümlenmesi, karşımızda ne büyük bir kültür harmanının durduğunu göstermekle kalmıyor, aynı zamanda bir müzik aletinin nelerden beslendiğini ve yapısal olarak nasıl oluştuğunu gösteriyor. Enstrümanlar için yapılan kimlik arayışları, ütopik olma ihtimali de olsa bu çeşit bir yöntemle sürdürülebilir veya sonuca ulaşmada belli bir mesafe kat edilebilir. Bir suskun mevlevinin gözünden İstanbul’un resmedildiği bu romanda, tartışmasız onun ürünü bir müzik aletinin farkına varamadığımız düşünce kırıntıları ortaya çıkmaktadır.

Kaynakça

-Akvardar, Y., Çalak, E., Etaner, U., Hürol, C., Sunat, H., Tükel, R., Üçok, A., Yücel, B., 2006, Psikanalitik Kurama Giriş, İstanbul, Bağlam Yayınları, S. 23-24
-Anar, O. İhsan, 2007, Suskunlar, İstanbul, İletişim Yayınları
-Eagleton, T., çev. Tuncay Birkan, 1996, Edebiyat Kuramı, İstanbul, Ayrıntı Yayınları
-Freud, S., çev. Selmin Evrim, 1944, Hayatım ve Psikanaliz, İstanbul, İmsel Kitabevi
-Parman, T., Psikanalizi Yazmak, 2002, İstanbul, Bağlam Yayınları
-Tunaboylu-İkiz, T., 2004, Projektif Testlerin Klinik Psikolojide Kullanımı isimli konferans, Türk Psikologlar Derneği, İstanbul
-www.freudfile.org
-http://www.iep.utm.edu/f/freud.htm




Hoşgeldiniz