İdil Biret Konseri ve Olaylar Üzerine… Göktan Ay - Salih Zeki Çavdaroğlu
Toplam Okunma: 3705 | En Son Okunma: 23.11.2024 - 12:48
12 Temmuz akşamı Topkapı Sarayı Birinci avlusunda Piyano solistimiz İdil Biret’in verdiği konser sırasında bir grubun protestosu, elit vatandaşlarımız arasında büyük tepki çekmişti. Öbür yanda da Topkapı Sarayı avlusunda şarap eşliğinde konser verilmesi, avluyu kutsal zanneden, o avluda ne saklambaçların oynandığını düşünemiyen kimi vatandaşlarımız hemen tepki koyverme yoluna gitmiş, dolduruşlarla ortaya saldırı olayı çıkmıştı. Olay Aynı, Görüşler Farklı. İşte İki Yandan Türkiye ve Türk Müziği… İşte iki değerli yazarımız Göktan Ay ve Salih Zeki Çavdaroğlu’nun farklı görüşleri… İşte Türkiye:
Bir Konser Üzerine Düşünceler… Y.Doç.Dr. Göktan Ay
Yaz tatili nedeniyle yazılarıma ara vermeyi düşünürken, güncel sanat olayları nedeniyle araya girmek zorunda kalıyoruz. Bildiğiniz gibi Topkapı Sarayı’nda verilen İdil Biret konseri olayları ve farklı görüşleri ile gündeme oturuverdi.
Zaten ülkemizde Cumhuriyetimizle başlayan batılılaşma, nedense sadece müzik alanını ikiye böldü ve yıllarca batı-Türk müziği sanatçıları birbirleri ile aykırı söylemler içinde oldular. Bu durum ülke müziğine hiçbir şey kazandırmadı aksine kaybettirdi. Demek ki müzik tarihini ve gelişimini kimse doğru bilmiyor, açılan yaraların nasıl tahribat bıraktığını öğrenmek istemiyor…İlim bir türlü galip gelemiyor.
Son konser sırasında 50 kişilik bir grup –ki hangi görüşte olduğu önemli değil, her görüş içinden bu tür toplama kitleler oluşabilir/oluşturulabilir - konseri protesto etmek istemiş. Tekbir getirilerek, namaz kılınarak yapılan bir müdahale. Kim yol göstermiş, kim tahrik etmiş bu gençleri, bence bunlar önemli…
Olay büyütülmemeli, yeni ayrışımlara yol açılmamalı, ancak iyi tahlil edilmeli… Emniyet güçleri açısından bundan sonra da temkinli olunmasını gerektiriyor. Olayın üstünden zaman geçince nedense söylemlerde akıl üstün gelmeye başlıyor…
”İdil Biret’in şahsı ve sanatı ile bu protestonun hiçbir bağlantısı yoktur” diyen Alperen Ocakları Eğitim ve Kültür Derneği 2. Başkanı Cengizhan Uzuner, gösterilen tepkinin sanata ve sanatçıya değil, organizatör firmanın bu organizasyonu ”afişe ediş şekli” ve ”organizasyonun mahiyetine” olduğunu kaydetti. Uzuner, Alperen Ocakları’nın tepkisinin ”milli ve manevi değerlere saygısızlık yapanlara karşı” olduğunu belirterek, ”Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, ‘daha öncede bu tarz konserlerin öncesinde ve sonrasında bu tarz kokteyllerin bu mekan da düzenlendiğini’ ifade ederek, sanki bu sebepten ötürü mevcut organizasyonunda kabullenilebilir bir hadise olduğunu açıklama yoluna gitmiştir” iddiasında bulundu. Alperen Ocakları Genel Sekreteri Aslan Kadir Berk de, yapılan tepkinin demokratik bir eylem olduğunu savunarak, ”bundan sonra burada bu tür organizasyonun yapılmaması yönünde” hassasiyetlerini dile getirdiklerini söyledi. Berk, ”Bunu başka türlü de yapabilirdik bilet alıp içeri girerek arbede çıkarabilirdik ama bunu yapmadık. Ama İdil Hanım ya da onun sanatıyla ilgili hiçbir sorunumuz yok. Ancak bunun bir şarap firması tarafından insani değerleri sarsacak, incitecek bir şekilde afişe edilmesi bizi üzmüştür. Bence haklı bir tepkidir” şeklinde konuştu. Alperen Ocakları İstanbul İl Başkanı Mustafa Kayatuzu ise sanata, sanatçıya hiçbir şekilde tepki ortaya koymadıklarını. alkol satılan yerlere karşı da hiçbir zaman bir tepkilerinin olmadığını anlatarak, ”Kutsal emanetlere olan saygıdan dolayı böyle bir tepki verdik. Orada hiç kimseye karşı bir saldırı, mukavemetimiz olmamıştır” dedi.”
Gençlerimiz yanlış tahriklerle yıllarca hayatlarından, okullarından oldular. Onları doğru işlere, üretime kanalize etmek daha doğru olsa gerek… Yöneticilik, idarecilik bu gibi günlerde gerekli oluyor. Konsere gelen 2.000 kişi, olayları hissetmeden, duygu dolu dakikalar geçirmişler. Söylemlere göre olaya bir içki firmasının sponsor olması sebep olmuş.
“Konser sırasında dışarıdaki olayların içeriye bir yansıması olmadı. İki bine yakın insan vardı. Kimse paniğe kapılmadı. Herkes görevini yaptı. Polisin başarısı büyük, İdil Hanım ve seyirciler de soğukkanlı davrandı. Bu nedenle İstanbul Emniyeti’ne de teşekkür ederim. (Geçmişte Topkapı Sarayı’nda içki içilip içilmediği sorusu üzerine) Bu olayla bunun bir alakası yok. İçilmiştir tabii. Dördüncü Murat da içmiştir, bilmem kim de içmiştir.”**
Biz sanat etkinliklerine firmaların desteğini hep arzuluyoruz…Bu konuda seçim hakkı, etkinliği düzenleyenlerde olmalı.. Siz de başka bir etkinliği, görüşlerinize uygun bir firma sponsorluğunda aynı yerde yapabilirsiniz, buna kimse engel olmaz ve işin doğrusu da bu olsa gerek….Ayrıca, “kutsal mekan” konusunda alınan/verilen bilgilerde yanlış…
Topkapı Sarayı Müdürü Sn.Ortaylı çok güzel açıklamış…Sn. Bakanımızın dediği gibi; tarih bilinci içinde olunmalı..Osmanlı, Bizans, Türk Medeniyeti ve kültürü bütün özellikleri ile verilmeli/bilinmeli…
“Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Topkapı Sarayı’nda geçtiğimiz günlerde İdil Biretin verdiği konserde çıkan olaylarla ilgili olarak, ‘Türkiye’nin imajını, İstanbul’un imajını, Türkiye’nin gelişme çizgisini hangi amaçla olursa olsun kimsenin bu şekilde gölgelendirmeye hakkı yok. Türkiye’nin çağdaşlık yolundaki gelişmelerini, ilerlemelerini böyle kasıtlı biçimde engellemeye çalışanlara Türkiye Cumhuriyeti’nin hiçbir makamı hoşgörü göstermeyecektir. İdil Hanım veya izleyicilere karşı fiili bir olay olmadı. Sevimsiz bir girişim vardı. Yakından takip ettim. Telafisi imkansız bir noktaya gelmedi. Fakat böyle bir girişime kalkışılması fevkalade yakışıksızdır. Türkiye’yi geriye götürmek isteyen zavallıların bu tür saçma girişimlerine kimse müsaade etmeyecektir dedi. Müzenin içinde yıllardır satış mekanları var. İsteyen yemek yiyor, isteyen şarap içiyor. Ama şimdiye kadar hiçbir densizlik yaşanmadı. Saldırıyı yapanların tarihi bilmediğini de ifade eden Günay, “Ne Osmanlı’yı ne Cumhuriyeti ne sanatı biliyorlar. Sultan Hamid döneminde Yıldız Sarayı’nda opera vardır ve dünyadaki son sahnelenen operalar burada izlenmiştir” ***
Elbette, kulaktan dolma fikirlerle milliyetçilik/ devrimcilik yapılmamalı…Özellikle dini konularda çok dikkat edilmeli. Bu konularda organizatörler ve sponsorlarda dikkatli olmalı. Özellikle organizatörün, basına yansıyan; çok sesli müzik zor müziktir, içki ile hazmetmek lazım” görüşüne ve slogan olarak, müziğin geri plana atılarak “minderini şarabını kap gel”denilmesine katılmamız mümkün değildir. Evet, “çok sesli müzik batıya aittir ve dini inanışları bakımından içki içilmesinde onlar açısından mahsur yoktur, kültürleridir ve doğaldır” dense daha doğru olabilirdi.
Yanlış bilgilerin/söylemlerin temeli eğitimden gelmektedir…Eğer gençlerimiz, tarih bilinci içinde değillerse, ezbere eğitime devam ediliyorsa, bu kadar tarih/coğrafya/din kültürü/müzik öğretmlerimiz ne yapıyorlar acaba?
Müziğin asırlardan beri, gelişerek/genişleyerek geldiğini ve her medeniyetin kendine ait sanatçılar çıkardığını, devlet adamlarının sanatı desteklediklerini neden öğretemiyorlar?
Birkaç okul marşı ve özel etkinlikler ile görev yapılmış mı sayılıyor?
Elbette demokratik haklarımız vardır, ancak yanlış anlaşılacak, yanlış olaylara sebep verecek işler içinde olup, ülkenin gündemini meşgul etmemekte bir çözüm/akıl yoludur…
Ülkemizde bu tür olayların yaşanmamasını dileyip, yazımızı İdil Biretin görüşleri ile bitirelim.
“Olabileceğim kadar iyiyim. Konser öncesinde sarayın kapısına geldiklerini ve protestocu grup nedeniyle bir süre beklediğini anlatan İdil Biret, “Daha sonra afişleri indirdiler ve ateşe vermeye çalıştılar. Afişler yakılırken kafamda olan tek şey konsere yetişmekti. O an en ufak bir korku hissetmedim. İnsan öyle durumlarda daha da cesaretleniyor. ‘Ne yapıyorsunuz’ diye bağırmak geldi içimden ama durmak zorundasınız. Yaptığımız şeyi sonuna kadar savunuyorum. Aya İrini’de de şarap ikram ediliyor. Bunu nasıl açıklayacaklar. Memlekette çok eskiye dayanan bir şarap kültürü var. Bazıları içer bazıları içmez. Totaliter rejimde olmadığımızı hatırlamak lazım. Böyle milli tepki olmaz. Herkesin kendi hayatını yaşama hakkı var. En son 1962′de kızamık olduğum için konserimi iptal ettim. Gönül rahatlığıyla Türkiye’nin her yerinde konserler vermeye devam edeceğim. Beni durduracaklarını düşünen varsa yazıklar olsun. Hiçbir şey beni durduramazdı.”
*Sabah, 13.07.2009
**Prof. Dr. İlber Ortaylı,Sabah, 13.07.2009
*** haber10.com/13.o7.2009
_______________________________________________
* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
________________________________________________
Yazarımız Sayın Salih Zeki Çavdarğlu’nun Yazısı:
İstanbul’ da Başka Mekân Kalmadı mıydı ?.. Salih Zeki Çavdaroğlu
Piyanist İdil Biret Topkapı Sarayı’nda 11 Temmuz 2009 akşamı İngiliz The Whitehall Orkestrası eşliğinde bir konser verdi.
Konserin sponsorluğunu yapan “ Kayra Şarap ” firması günlerce, izleyicilere ücretsiz şarap ikram edileceğini duyurarak ,“Şarabınızı alın çayırda uzanın “ sloganıyla tanıtımlar yaptı.
Böyle bir konserin dini, tarihi ve kültürü konusunda oldukça hassas olan Türkiye kamu oyunda büyük bir tepki oluşturacağını söylemek için kehanet gerektirmeyecekti. Nitekim konser akşamı bir grup protestocu konser alanına gelerek bu organizasyonu kınadılar. Biraz da haddi aşarak , hiçbir şekilde yapılmaması gereken eylemlerde bulundular.
Ancak, bu eyleme davetiye çıkaranların da, doğrudan doğruya konser organizasyonunu hazırlayanlar olduğu gerçeği ortadadır. Türkiye’ nin gündemi Doğu Türkistan’ daki vahşete odaklanmışken, siz Edward Elgar, Ludwıg Van Beethoven, Piyotr Çaykovski’ nin uvertür ve konçertolarını, Osmanlı tarihinin vitrini olan ve içinde bu ülke insanının peygamberi Hz. Muhammed (s.a.s) in “kutsal emanet” lerinin saklandığı mekânda kadeh kaldırarak yaparsanız, alacağınız cevap da bundan başka bir şey olmayacaktı.
Hatta bu organizasyonu onaylamadığını , konseri de izleyen Topkapı Sarayı Müdürü Prof. İlber Ortaylı :
“ Her şeyin bir usülü vardır. Konser sırasında su bile içilmesine karşıyım. Ben buna şimdi karşı çıkarım. İdil Biret bizim milli virtüözümüz. Bize gelen de doğru dürüst bir orkestra. Efendim, Çaykovski çalınıyor, çayıra mayıra uzanılmaz. Doğru dürüst bir reklam olur, doğru dürüst giyinilir. Her şeyin bir usülü vardır. Ben böyle olacağını bilseydim izin vermezdim. Konser dediğin açık hava parkı değildir. Açık havada yapılsa bile belli bir ritüeli vardır.” sözleriyle açıklıyordu.
Osmanlı tarihi, kültürü, sanatı ve müziğini her fırsatta aşağılamaktan çekinmeyen, özellikle müziğini “ çağdışı” olarak etiketleyen “ çok sesli müzikçiler” in bu konser için Topkapı Sarayı’ nı seçimini, ülkenin her gün büyük bir hızla toplumsal ayrışmaya götürüldüğü bir konjonktürde yapmasında pek de iyi niyetli bir anlayış sergilenmediği düşüncesindeyim. Bu olsa olsa kültürel farklılıklardaki makasın biraz daha açılması ve tarafların husumet duygularının üzerine bir bidon daha benzin dökmek demektir.
Tarihimizin geçmişteki sayfalarına göz attığımızda benzeri olayları görüyoruz. Meselâ sene 1971, aylardan Aralık’ tır. Türkiye 12 Mart cuntası ile yönetilmekte ise de, Kültür Bakanlığı makamında Talât Halman gibi bir sanat adamı oturmaktadır. Ankara’ da düzenlenecek bir ITRî konseri için, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’ nın Salonu’ nu tahsis ettiğinde “ çok sesli müzik” camiasının tepkisi oldukça büyüktür. Sözcülüğünü de o camianın kemancılarından Suna Kan ve eşi Faruk Güvenç yapmaktadırlar.
Batıcı camia , Türk Milletinin toprakları üzerinde,onun ödediği vergilerle yapılmış bir salonu, onun musıkîsinden esirgemektedirler. Kendilerinden önceki jenerasyon bir tarihte Sultanahmed Camii’nin kubbesinin de delinerek resim galerisi olarak kullanmayı talebetme cüretini de gösterirken, öz musıkisinin icrasına karşı çıkarlar. Tabii ki gerekçeleri de Atatürk ilke ve inkılâplarına karşı çıkış ve irticanın hortlamasıdır. Nitekim başta kemancı Suna Kan ve eşi müzisyen Faruk Güvenç alelacele Kültür Bakanı’nın kapısını çalarlar. Söyledikleri ,CSO Salonunda Klâsik Türk Musıkîsi konseri verilmesinin ,ileriki günlerde tehlikeli gelişmelere sebep olacağını söylerler.Yani tam anlamıyla bir “ültimatom”verirler. Bununla da yetinmezler, devrin başbakanı Nihat Erim’ e de aynı doğrultuda bir mektup yazarlar, ayrıca o zamanki CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’ yü de ziyaret ederek şikâyetlerini bildirirler.
Mektupları dikkatle okunduğunda bu karı-kocanın müzik bilimi adına hiçbir argüman koymadıkları,sadece ve sadece “demagoji” yaptıkları görülecektir. Ayrıca,”yavuz hırsız ev sahibini bastırır”ve “dağdan gelen bağdakini kovar”metodlarıyla, artık tarihin derinliklerinde kalmış olan ütopik bir müzik devrimi deneyiminin gerçekleştiği hayalindedirler. Geleneksel musıkimiz bir azınlık müziği mesabesinde kalmışcasına saldırgan ve aşağılayıcı bir üslup içindedirler. Kullandıkları terimlerle kendi kendilerini yalanladıklarını da farketmeyecek kadar şirazeyi iyiden iyiye kaçırdıkları apaçık ortadadır. İtirazlarının tek dayanağı “Atatürkçülük-Kemalizm”dir. Bu ülke’nin adı Türkiye’ dir ve onun tarihten gelen musıkîsini “alaturka”olarak aşağılarlar,yerine frenk müziği anlamına gelen “alafranga”yı alternatif olarak gösterirler.”Kemalist müzikçiler”tanımının hiçbir ilmi açılımı yoktur ve safsatadan ibarettir ve hazretler bunun farkında değillerdir.
Neticede CSO Konser salonunda yapılması düşünülen konser iptal edilir. Talât Halman’ da bir hafta sonra Başbakan tarafından görevinden azledilir.Bu azil işleminde her halde Türk musıkîsine gösterdiği duyarlılığın da rolü oldukça büyüktür.
O gün CSO Konser salonunda , klâsik Türk Musıkîsi konserini hazmedemeyen zihniyetin, bu gün Topkapı Sarayı’ nda şarap eşliğinde uvertüler, rapsodiler icra etmesi bir çelişkidir.
İstanbul’ da Aya İrini gibi kiliseler, Yerebatan Sarayı, Yedikule Zındanları v.b. mekânlar varken, Topkapı Sarayı’ nın kullanılması mevcut yarayı kaşımak ve kanatmaktan başka bir işlev görmeyecektir.
T.C. Hükümetinin Başbakanı, bu uygulama ile ilgili olarak ne düşündüğü konusunda kamuoyunu bilgilendirmesi gerekmektedir.
http://ferahnak.wordpress.com/2009/07/12/istanbul%e2%80%99-da-baska-mekan-kalmadi-miydi-salih-zeki-cavdaroglu/