Avni Anıl : Bir Yıl Oldu(*)… Dr. Ayhan Sarı
Toplam Okunma: 6937 | En Son Okunma: 25.11.2024 - 06:54
Avni Anıl hocamız aramızdan ayrılalı bir yıl oldu. Ebedi istirahatgâhı İzmir’de Balçova’ya tepeden bakıyor. Mask’ı karşınızda. Yıllarca ülkemizin en ücra –ama kendi deyimiyle en sevgili- korolarının konseri için hep aramızda idi. Bugün Edirne, yarın Samsun… Kendi meşhur deyimiyle çileli mutluluğunu yaşıyordu… Besteleri zaten gönlümüzün tahtında… Klasikçiler pek sevmezler. Boşveverin klasikçileri. Onlar yüz yıl önce Hacı Arif Bey’i(1831-1881) de sevmezlerdi. Şimdi baştacı. Döngü böyle maalesef… Avni Anıl ile 1998′de İzmir - Üçkuyular’daki evinde yaptığımız hiçbiryerde yayınlanmamış röportajı ilk kez siz sayın Musiki Dergisi okuyucularına sunuyoruz…
AVNİ ANIL GÖRÜŞMESİ
28 Mart 1998-Üçkuyular-İZMİR
Ayhan SARI: Besteci kimliğinizin oluşmasındaki etkenlerden sözeder misiniz?
Avni ANIL: 1943 yıllarında güzel bir meşk grubumuz vardı. Ben, Metin Eryürek, Rahmetli Muzaffer, Şehir Tiyatrosu Md. Mehmed Abut, Prof. Orhan Andaç. Bize Amatör müzikçiler derlerdi. Çıkan yeni bir şarkıyı ikinci günü, adeta aynısını hemen geçerdik. Bunları Rd’dan veya taş plaktan dinledikten sonra okurduk. Bu devirde Üsküdar Halk evinde müzikli oyunlar koyduk sahneye. Sonra daha birşeyler yapmak istedik. O zaman tek okulumuz Üsküdar Musiki Cemiyeti. Beni Emin Ongan hoca’ya götürdüler. Ben orada Türk müziğini öğrendim. Sene 1945 sonları .Emin Ongan bizi imtihan etti ve hiç unutmuyorum, Niyazi Sayın, Cüneyt Orhon Üsküdar Toptaşı’ndaki binada haftada 2-3 bazen 4 gün Emin Ongan hoca ve ud’uyla T.M.’ni içimize sindirdik. Ben o zamanlardan bestelerin, geçmiş dönemde nasıl yapıldığını merak ederdim. Dede Efendi küçük mücenneb’i biliyor muydu? Donanıma koyar mıydı? H. Arif Bey Kürdilihicazkar makamım yaparken si-mi-la bemollerim düşündü mü, Hayır, bilmiyordu ki donanıma koysun. Yani işin bilimselliği R. Yekta, S. Ezgi, H.S. Arel ve tasnif heyeti ile başlar. Emin Ongan hocama sordum da, o da böyle dudaklarını bükerek güldü. “Yok, çocuğum, bunlar hoca öğrenci, meşk yoluyla yapılmış, yüce Allah’ın konservatuarını bitirmiş insanlar onlar” dedi. Dede ve H. Arif Bey’leri kastederek Ben S. Kaynak’a sordum “Ben hiçbir zaman elime nota kağıdını alıp beste yapmadım” dedi. Kaynak hoca da son yıllarında ufak ufak nota yazmaya başlamıştı. Özellikle film müzikleri, Vecdi Bingöl’ün güftelerini, süresi içerisine koyup, yabancı filmdeki şarkıcının kendi diliyle söylediğini, Türkçe güfteye uydurup bir adaptasyon yapıyor. Bunları da Sadi Işılay notaya alıyor. “Bunlar nasıl oluyor, yapılıyor” diye kafama takılırdı. Sonra Arif Sami Toker (Lemi Atlı’dan da yararlanmış) çok sağlamdır. Lemi Atlı beste yaparken notayı mı düşünmüş? Ben bu beste işini kafama iyice sardım. Nasıl oluyor diye sonra Dr. Cahit Öney’in bir güftesi içime sinmişti. Güfteyi içimden müzikli olarak sürekli okuyordum. Birgün Arif Sami Toker’e teneffüste ilk şarkımın zeminini okudum, “çok güzel” dedi. Cüneyt Orhon, Niyazi Sayın da “güzel” deyince hem şaşırdım hem de hoşuma gitti. Sonra elime sahibini bilmediğim bir güfte geçti (böyle tek şarkımdır benim güftesi sahipsiz olan) Rast. “Sordular mecnuna” diye başlar. 1950 yılı sonlarında Polis Koleji için Ankara’daydım. Nejdet Varol, Cüneyt Orhon, Ekrem Güyer, Selahattin İnal, Ferid Sıdal da Rd’ya yeni girmişler. Akşamları birlikte oturuyoruz. O zaman bir insanın bestesini, “yaptım” diye çıkarması çok zor. S, Kaynak’ın, S. Pınar’ın vs. yanında “ben de beste yaptım” demek bugünkü kadar kolay değil, o zamanlar toplanıyoruz. Fehmi Tokay, Cevdet Kozanoğlu da var. Necdet Varol Rast, “Sordular mecnuna”yı nota’ya almak istedi. Bu ilk notaya alınan şarkımdır. Bu şarkıyı radyoda Ruşen Kam, Hayri Tumer, C. Kozanoğlu’na bu şarkıyı Necdet Varol gösteriyor. Çok beğeniliyor. Ertesi hafta bu şarkıyı ilk defa Ankara radyosundan dinledim. Yıl 1950 sonu, 1951 filan. Bu benim bestecilik hayatımın başında bir kamçılama oldu. Benim bu işin bilimselliğine ne zamanım ne de konservatuar vardı. Sekip Ayhan, S. İnal konuşurken falan ben bir-iki şarkı daha yaptım. İstanbul’a dönmüştük. Harem’de “Dil şad olacak diye” bu şarkıyı yaptım. 1953-54 A.Yavaşça bu şarkımı yakaladı. Yeni tanıştık. Ben de Radyo Alemi ve Yelpaze dergilerine yazılarımı yazmaya başlamışım. Sanatçılarla daha bir sarmaş dolaş olduk. 1955′de İstanbul Radyosunda haberler servisi redaktörlüğüne gazeteci olarak kadrolandım. Bu arada Akşam Gazetesi’ne de yazıyorum. “Radyolarımız ve Musikimiz” diye. O zaman TRT yok. Başbakanlık, Basın Yayın Umum Müdürlüğü, İstanbul Radyo Müdürlüğü, Niyazi Sayın Rd.’da kütüphane’de Arif Sami Toker Diskotek Sadun Aksüt Müzik yayınlarında repertuara, Üsküdar Musiki cemiyetindeki benden sonraki arkadaşlarım Cahid Peksayar, Aka Gündüz ve Ekrem Erdoğru. Yani ben artık iyice Radyo ve Müzik camiasına girmiştim.
Ben eserimi kafamda bitirmeden yazıya dökmem. Güfte anlamı ile ezgi anlamını aynı olmasına özen gösteririm. Söz coşkulu ise müzik de coşkulu, söz haykırıyorsa müzikte haykıracak vs. şarkımın tamamını bitirmeden, değil notasını, kasede bile okumam. Bu benim ortalama olarak 6-7 ayımı alır. Yılda 2, en fazla 3 şarkı yapabiliyorum. İşte şarkı kafamda bittikten sonra işin yazıya dökme kısmı geliyor. Prozodi, cümle eşitliği, zemin, nakarat ve meyan ölçülerinde bazen fazlalık-eksiklik olabilir. O zaman yine prozodiyi çok dikkate alarak, kendi imzamdan hiç fedakarlık etmeden, ödün vermeden gönül yoluyla bilimselliği birleştiriyorum. Diyelim ki zemin 8 ölçüye çok yakışmış, ama nakaratta bir ölçü fazlamız var. Bakıyorum matematik olarak bir aksama var. Orası 8, burası 9, meyan 7, işte o zaman çok fazla zorluk çekmiyorum artık. Hangisi güzelse o ölçü sayısını temel alıyorum. 9′a karar vermişsem 7′yi ve 8′i prozodiye çok önem vererek 9′a tamamlıyorum. Ondan sonra artık “tamam” diyorum. Notamın 4-5 ayrı yayımı çıkmasın diye çok iyi nota yazan bir arkadaşımı çağırıyorum. Örneğin Alaattin Şensoy “gel oğlum” derdim veya Ümit Mutlu. 1997′de tek şarkı yapabildim ve üç gün Ümit Mutlu’nun kafasına ekşidim onun muayenehanesinde (İzmir). Ben ömrüm oldukça bu yolu değiştirmeyeceğim. Neden? İstanbul Rd.’da oturuyorum bir gün kantinde Muzaffer Birtan, Selahattin Pınar Geldi. S. Pınar’ın bir hicaz şarkısı var elimde. M. Birtan S. Pınar’a “hocam hicaz şarkının iki ayrı notası var kütüphanede” S. Pınar da “yorum adı altında eser bozuluyor. Ben sana kendi ağzımdan okuyayım sen de ona göre yaz” dedi. Okudu, o da yazdı. Ve böylece üçüncü versiyon nota doğmuş oldu. Anlatabildim mi? Yüzyıllar öncesinden bu yana kalıcılık şansını yakalamış, oturmuş bestecilerimizin, kendi imzamla devamı sayıyorum, kendimi. Bunu rahatça söyleyebilirim. Artık yılda bir besteye indim. Daha uzun süreli şarkılar yapmak istiyorum. Alışılmışın dışına. Ama sistemine katiyyen dokunmadan.
A.S. Sizi diğer TSM bestecilerinden ayıran, sizin söyleyebileceğiniz fark nedir?
A.A. Valla, İmzamı ortada diyorlar. Bu imza Allanın lütfü ihsanı bir vasıftır. Başka bir tarifi yok. Bana dünyayı verseniz benim gönlümü alamadığı, beni bir yerlere götürecek şartları taşımayan bir şiiri bana besteletemezsiniz. 20-30 değil bin şiiri alıyorum. İçinden bulabilirsem ne ala. 1997′de en az bin şiir geldi bana. Kitapları da karıştırdım. En son, gene rahmetli Ümit Yaşar Oğuzcan’ın kitabında “Yahu ben bunu nasıl atlamışım” dedim ve Bu nasıl sevgi böyle”yi yaptım. Ben nota düşünmem, müziği düşünürüm.
Usullerimde katiyyen bir aksaklık bulamazsınız. Ayrıca usul ve ezgi kullanımım artık konservatuarda ders olarak okutuluyor. Benim çok kolay görülen bir semai usulünü çeşitli mertebelerde, çeşitli biçimde kullanıyorum. “Bırakma elerimi, Ağla gitar” gibi şarkılarımdaki semaiye bir bakın. Bir konservatuar bitirsen teorisyen olursun, öğretmen, icracı olursun, ama bir besteci olacaksan Allah’ın konservatuarından mezun olman şart. Arel der ki: “ben beste nasıl yapılır öğretirim. Ama onu besteci yapar” Sadi Işılay bile “ben teorisyenim, yaptığım besteleri yazarım, ama Fehmi Toker bestecidir” der Ahmet Rasim’i Tatyos Efendi tespit etmiştir. Fehmi Tokay’ı, Nevzat Atlığ, Cüneyt Orhon, Necdet Varol tespit etmiştir. Yani notaya almıştır.
Benim besteciliğim klasik, neoklasik asarın kalıcı olmuşlarının bir devamı olduğunu tevazuuyu bir tarafa bırakıp rahatça söyleyebilirim.
Bunu ilk defa da sana söylüyorum.
Ve ben daha bugün bu yıl elime bir güfte almadım. O şartlar içinde değilim. Bildiğim gibi konservatuarlar kuruyorum, Devlet Korolarına gidiyorum, dernekleri ziyaret ediyorum müzik evleri açtırıyorum. Bu işin bunlara ihtiyacı var. Yeteneklerim bilimsel unsurlarla da birleştirip oluşan icracı ve besteciler bu işi çok daha güzel götüreceklerdir. Bugünkü yozlaşma dediğimiz olaylar dünyanın her yerinde vardır. Hepsi gelecektir, geçecektir, ama yine yenileri gelecektir. Bugünkü gençlere ille de Lemi Atlı oku diye bir zorlama yapılamaz.
A.S. Piyasa müziği TSM’ni etkilemiş midir?
A.A. Piyasa müziği diye bir müzik ben bilmiyorum. Eğer dediğiniz gazinolarda icra edilen müzikse Sadi Işılay’lar, Yorgo Bacanos’lar, Hakkı Derman’lar, daha niceleri çalıştı buralarda. Bugünün fotoğraf olarak sakladığımız insanları bu işin bilimselliğini çok iyi bilen insanlar mıydı? Müzeyyen Senar, Hamiyet Yüceses’ler. Ben hiçbir zaman elimizdeki güfteyi şu makamdan yapacağım diye düşünmedim. Piyasa müziği diye bir müzik tanımıyorum. Müzik müziktir. Güzeli vardır, çirkini vardır. Ucuzu vardır, hafifi vardır, kalıcı olanı, gidici olanı vardır.
Tek işaret eserin kalıcı olmasıdır.
A.S. 1950′den sonra prozodi kurallarında bir değişiklik oldu mu?
A.A. Oldu tabi. En son ısrarla açık ve kapalı yani kısa ve uzun hecelerin mutlaka uygulanması gerekliliğini bir kural olarak ısrarla ortaya koymaları bence yanlıştır. Neden yanlış: Prozodiyi iki anlamda düşüneceksin kısa-uzun, açık-kapalı ve yorumuna ve genel matematiğe halel getirmeden açığı biraz daha uzun, kapalıyı biraz daha kısa kullanmakta da hiçbir sakınca yoktur. Zaten bu kuralı ortaya atanlar da diyorlar ki “bunu kuraldışı yapabilirler makbuldür” yani çaresizlik ifade eden “boşuna” kelimesini “bo-şu-na” üç açık hece üç açığı kuralcı olarak kısa kullanırsan marş gibi olur. Ama bir -ki hecesini uzatır göy göy yaparsan bu da olmaz. Ama başındaki “-na” hecesini, “ötesinde” kinin sondaki açık “de” hecesini öteye atabiliyorsan o açık heceyi istediğin gibi kullanabilirsin. Kurala tabi olursan benim hüzzam sarkmadaki “ö-te-sin-de” açık, açık, kapalı, açık kuralı olursam “-sin’i” uzatmam lazım. Ama olmaz. Sıcak olmaz. Ben “de” hecesini uzatırım. “Ayrılık ümitlerin ötesinde” şarkımda olduğu gibi. Bu benim genel matematiğimi de bu anlam prozodisi dediğim olayı da bal gibi dört dörtlük yerine oturtmuş olurum.
A.S. “m ve n” ile biten heceler “mmm” “nnnn” diye uzatılıyor.
A.A. Bunlar yorum adı altında yapılıyor. Bu yanlış. Vurguları gereksiz atmak, glisandoları lüzumsuz kullanmak, olmadık yerde avaz avaz bağırmak, bunlar yorumun değil. Sanatta iki unsur çok zararlı. Bağnazlık, ahkam kesici, çok bilmiş “ben böyle de yaparım” serbestim, demek de yanlış. Sistem var. Sistemin İçerisinde kendi imzam koyarak çıkan şey zaten eserdir. Ben zemini 2, meyanı 4, nakaratı 8 yaparım” bu yanlıştır. Olmaz öyle şey.
A.S. 1950′ler, Türkiye’nin kendini bulmaya başladığı dönem…
A.A. Cumhuriyet dönemi Lemi Atlı’yla başlar. 1945′de ölmüştür. Sonra Suphi Ziya Özbekkan, S. Pınar, S. Kaynak, Osman Nihat Akın, Şerif İçli, Fehmi Tokay, Sadi Hoşses, Muzaffer İlkar, ondan sonra Selahattin İnal, Alaaddin Yavaşça, Ş.A. Özışık, Yusuf Nalkesen, ben bir devreyi oluşturuyoruz.
A.S. Sizden sonra gelecek olanlar
A.A. Şu anda ben ümitlerii veriyorum, birisini dinliyorum bestesini, bir bakıyorum, ümitlerim kırılıveriyor. Diyorum ki “hah, bu kendi imzasıyla bir şey yaptı, ama daha sonra bakıyorum, o çocuk bir yarışa giriyor. “Ben bu şarkıyı şöyle yayarsam falancaya okutursam, kasete de alınırsa ben köşeyi döndüm” bu hesaba girenler bu işi yapamaz. Bugün benim kuşak bestecilerinin eserleri çok geride kalmış gibi bir görüntü var. Gibi de değil öyle. Neden? Özel radyo ve TV’ların oluşmasından sonra bir patlama, yani bizi hep ihmal ettiler, bu işi biz de yaparız diyenlerin patlamasıdır bu. Medya kendi bilir ne yapacağını, ne yaparsa yapsın da, ama bir yanlış yapıyor “Halk bunu istiyor” diye. Bugün TSM’nin THM’nin kral kraliçeleri kimler medya’da? İsim vermiyorum. O zamanlar bütün plakçılar benim, Şekip’in (Ayhan Özışık), Yusuf’un (Nalkesen), Sadi Ağabey’in (Hoşses), Muzaffer (Birtan)’ın peşindeydi. Nesrin Sipahiler, M. Nureddin’de Mediha Demirkıran, Zeki Müren, A. Yavaşça, B.S. Sezgin hep bizi okudular. Ama şu son 15 yıldır artık beni kimse arayıp da (diğerlerini de aramıyorlar) şarkı istemiyor. Ha- bunlar artık beste yapmıyor mu? Yapıyoruz biz ama talep yok. Radyo sanatçıları bile konservatuardan yetişmiş çocukların bile, ne bileyim pop okuyorlar, veya bir değişik, sistem dışı da diyemiyeceğim bir müzik ama Türk müziği değil o. Yapıyorlar birşeyler. Nostalji kasetleri falan. Bugün TM. Yıldızları dediklerine bir Lemi Atlı okutun da göreyim. Okuyamazlar. Onların volümleri, tınıları tarzları artık bir başka türlü, ve halk bunu istiyor diye bir yanlış empoze ediliyor halka. Yani halk şartlandırılıyor. Ama üniversite, Radyo, Dernek, Cemiyet, Devlet korolarında gene biz varız. Toplumun büyük bir kesiminde bize büyük bir özlem var.
A.S. Siz yılın büyük bir kısmını Türkiye’nin her yerinde ve yurtdışından konser katılımlarıyla geçiriyorsunuz.
A.A. Evet, onlara bir kıvılcım atmak, gerçeğin ne olduğunu öğretmek. Ama gerçekten yapılanları küçümsemeden. Onlara hücum etmeden. Çünkü hücum ettin mi, bunu beklerler, “bizi kıskanıyor bu adam” derler. Ben TRT’de “sazdan söze” programı yaptım. Orada pop şarkılarına da yer verdim. Onları dinlemeye gelenler bizi, bizi dinlemeye gelenler onları gördüler. Sanatı kısıtlamayla yasaklamayla bir yere varılmaz. Ben TRT’nin yerinde olsam Rd. Sanatçılarının özel Rd TV’lerde müzik yapmalarını serbest bırakırım sahneye çıkmalarına izin veririm. Böylece iki şarkıyı ezberleyip, kılık kıyafet, ışık ve bazı yapay lanselerle reklamlarla onları T.M.’nin yıldızı haline getirmem. O zaman zaten dinleyici farkı anlar.
A.S. Bugün TSM’den para kazanmak mümkün mü?
A.A. Gerçek TSM üretim ve icrasından para kazanmak mümkün değil tabii. Ama bunu para kazanmak için yapmak zaten yanlış. Ekonomisini düşünmemek lazım. Onların şarkısına biraz Hint, biraz Çin, biraz İtalyan napoliten Fransız Chonson Kırıntılarla oluşturup da ortaya koyarsan para kazanırsın. Ama bestecilik değil o bir montaj sanayii. Bunlar şirket olarak çalışıyorlar adeta bir fabrika. Şairleri, icracıları melodileri herşeyi hazır bunların. Son yıllarda erkek sesi olarak bir Ahmet Özhan vardı. Güzel LP’ler 45Tikler yaptı. Ben B.S. Sezgin gibi rahmetli değere benim zorumla bir LP ile iki 45′lik yaptırabildim. Onlar şimdi arşiv için aranan değerler haline gelmiştir. Yani bizim çalışma biçimlerimizi biz yaşarken tarihi değer olmuştur. Bunun dönüşü çok zordur. Üniversitelerimizde, fakültelerimizde, TSM koroları var. Bu müziği seven gençlerimiz de var buralarda. Ama Devlet, Kültür Bakanlığı fiyasko vermiştir. Bizim hayal edemediğimiz güzellikleri, koroları yok etmiştir. Elazığ, Edirne, Diyarbakır, Samsun vs. hepsinin tabelaları kaldı. Politika girdi mi biter. Ben ne zaman ki birkaç milletvekilini korodaki sanatçılarla onların işleriyle takipte gördüm “gitti bu iş” dedim.
A.S. Bugün neyin, TSM olduğunu belirlemek mümkün mü?
A.A. Tabii, benim şarkılarım, TSM’dir. A. Yavaşça, Erol Sayan, Selahaddin İçli ve TSM’dir. Biz yapıyoruz. Ama okumuyorlar. Canları isterse canım. Ben hiçbir zaman bunların peşinde koşmadım. Bana daire verenler oldu, “şu güfteyi bestele” diye. 10 bin güfte var seçemiyorum, beni bir yerlere götürmüyor. Ama bakarsın yarın sokakta çocuğun biri elime bir güfte tutuşturur, o beni bir yere götürüverir belli olmaz. B. S. Erdoğan iyi şair değil mi? Bir güftesini besteleyebildim. Ne yapayım ancak biri beni bir yere götürdü. “Bir yar sevdim etekleri yeldirme”
A.S. TSM’de çalgılara orkestralama Yapılabilir mi?
A.A. 1997 Erovizyon bizim şarkı’da duydum güzelliği ve bu ilk on’a girer dedim. Üçüncü oldu. Orda ney kullanmış. Ne güzel, doğru yerde, doğru kullanmak. Ritim güzel bir yürük aksak. Kız güzel bir uşşak yaptı. Üçüncü oldu. Ama bu sene ondan örnek alıp önüne gelen ud koydu, kanun koydu, yerli yersiz neyler üfürttü. Bu sene hiç ümidim yok.
A.S. Siz plaklarınızda gitarı vs. kullandınız.
A.A. Gitarı ben kullanmadım, gitarı plakçı kullandı. Benim sözümde, güftede “gitar” geçiyor. O ayrı, Ağla Gitar isimli şarkımda Yurdaer Doğulu gitar çalmış, ufak bir parti, temayı bozmuyor.
A.S. Niye “ağla gitar” dediniz. Bir ağla ney, ağla kanun” demediniz?
A.A. Ben demedim, şair demiş bunu rahmetli Refığ Cevat Ulunay makale yaptı. “Ud dururken gitar nerden çıktı” diye. Onu ben çıkarmadım ki şair çıkarmış, ben şairin sözcüklerini ezgiliyorum. Sanıyorum ki güfte seçiminde benim kadar titiz bir insan gelmemiştir.”
A.S. Şairin gitar yerine sözcük olarak iki heceli bir başka çalgı ismini örneğin kanun, kullanmasını ister miydiniz?
A.A. Yok, hiç aklıma gelmedi. Ben içimde nice yılların özlemi var ağla gitar çal gitar. Anlamını düşündüm. Beni bir yerlere götürdü. Bunun gitarı, kanunu yoktur… Ben yarın şarkıma falso bulmamak kaydıyla obualar, piano vs. isterim ama benim perdemin olmadığı bir piyano değil, olanını isterim. Nihavend eserimde olabilir. Ama bir hüzzam, bir uşşak, kakafoni olur
A.S. Bugün TSM kavramda anlam kayması var mı? Herkes kendine göre bir TSM anlıyor.
A.A. Artık bunu önlemek çok zor. Gerçeği anlayan anlayacak. Gerçek TSM’ni verdiğimiz zaman o işte gerçek TSM bu dedirtecek icra gruplarına ihtiyacımız var. Ama toplu, ama solo, var mı şimdi?Yok. ben akşam Devlet Korosu (İzmir) Konserine gittim. Genç bir çocuk, Tolga Meriç vardı. Ben ona bir kaset yaparım maddi imkanım olsa. Diğer popüler ünlüler gibi ama satmaz, mücadele lazım.
A.S. Bugün TSM’nin konser salonlarında yaşayıp, piyasada yaşamadığını belirlemek mümkün mü?
A.A. Tabi, yaşamıyor ama TSM adı altında program yapıp, gecede 2-3 milyon alan bir solist benim, Alaaddin’in şarkılarını da okuyor gazinoda. Örneğin Sibel Can buradaki bir gazinoda Benim “Biraz kül biraz duman” ile girip, “Ağla gitar” ile final yapmış. Ben gitmedim, duydum çünkü oralarda da isteniyor. Okunuyor ama ne kadar,
A.S. Günümüzde TSM’nin uzantısı nedir?
A.A. Hala TRT radyolarıdır .Devlet koroları da vardır.
A.S. Demokrasinin Türkiye’de gelişmesiyle TSM’nin azalması arasında bir bağ kurulabilir mi?
A.A. Sen şimdi müzisyen araştırmacısın, bu işim doktorasını yapıyorsun, bu sistemde yapılan eserlerin ille de çoksesli olmasını arzuluyor musun sen? Gerek vaı mı buna. İyi bir icra bize yeter saz, ses, yay, mızrap beraberliği hala çalgısını yayını, çekemeyen mızraba çalakalem vuran var. Müzik disiplindir. Senfonideki kemanların bir tanesini bile yanlış görür müsün? Biz de neden olamıyor. Bu aslında kafa işi, kültür birikimi işi. Bugün konservatuar da tam istenen düzeyde değil, konservatuardan mezun olan bile aynı hataları tekrarlıyor. Bak, İzmir, Devlet Korosu’nda birliktelik var. Ben küçük partiler yazıyorum eserlerimde. Bir ses uzarken altında ritmik bir melodi vs. gibi.
A.S. Makam kullanmada bir azalma oldu mu?
A.A. Oldu tabi. Ben hiçbir zaman, “yahu bugün 300 makamın var da niye şunu kullanmadım” diye bir endişe duymadım. Ben 17 makamı kullandım. S. Kaynak 29 makam, S. Pınar 7, F. Tokay 3 makam kullanmış, Sekip’çim (A.Özışık) yalnız düyek kullanmış. Suç mu bunlar? Sen şarkıya bak. Bunları biz de maalesef suç diye gösterenler, küçümseyenler var. Efendim Şekip’in 100 şarkısı varmış da hepsi düyekmiş. Sen bir tane düyek yap da göreyim seni. “Senede birgün”, “unutmadım seni ben” yap da göreyim. Ben 7 usul kullandım, S. Pınar 6, S. Kaynak 5-6 usul, F. Tokay’da en fazla devr-i hindi usulünü kullanmış. Ben devri hindi kullanmadım. Ben sofyan, nim sofyan, semai, curcuna (en çok ben kullandım) düyek, aksak gibi 6 usul 17 makam kullandım.
Şimdi Güfte istedi, hicaz gibidir derler nikrize ama kafayı eğmeyen erkeksi bir makamdır o. Bir tane yaptım “neden hiç dinmiyor gözyaşlarını biçare günlerim”. Ben o makamı istemedim. Elimdeki güfte seçtirdi o makamı, kendi kendine olur bu makam seçimi. 2 suzidil, 21 nihavend, 19 K. Hicazkar yaptım. Güfteler onu istemiş. Hepsini K. Hicazkar yapardım. Kime ne? Straus’da hepsini vals yapmış suç mu bu? Benim müziğim 100 küsur ritmi var, 6-7 sini kullanmışım. Kar-ı natıklar da yapılmış ama zamanında. Ben şimdi Arapça, Farsça sözcüklerle oluşmuş şür kullanmam. Sanatçı çağına hitap edecek. Gelecek çağa kalıp kalmadığı o belli değil. Türkçe sözler kullanırım ben (ezgiyle söylüyor) “bu nasıl sevgi böyle”, Yetmemiş “bu nasıl” iki defa, “tutku” gene yetmemiş, “bu nasıl özlem”, ne zaman gözlerini görsem, bir çoğalıyorum, bir eksiliyorum”. (2 defa) şiir devam ediyor “mutluyum, varsın diye” diyor, “al uzattım ellerimi, seni sarsın diye” ellerimi açmışım (ezgiyle okuyor ve ellerini açıyor) ve sonra istiyorum ondan “ceylanını, belki bir gün duyarsın diye çıkmışım bir dağ başına, sana türkü söylüyorum, sana türkü söylüyorum” ben bunları oturup yazmıyorum arkadaşım, ben bunları son olarak bitiriyorum. Ondan sonra nota tespiti kolay. Edersin, ettirirsin. Önemli olan oluşma; Bu da yüce Allah’ın bazı kullarına ihsanıdır, lütfudur. Şiir de böyle bu. Veysel baba Edebiyat Fak. Mezunu mu? Yunus nereyi bitirmiş? Fehmi Tokay, ona nota kağıdı göstererek kızdırırlardı onu, çok kızardı. “Bu sonra yazılır” derdi. Oluşmamış bir şeyi nasıl yazacaksın? Hadi otur yaz. Sanat bu. Adam 200 sene önce tuvale bir sarı renk atmış. Hala çözemiyorlar.
A.S. 1960′lardan önce kanto, fantezi vardı…
A.A. Fantezi’de maksat biraz kural dışı hareket etmek,biraz usulleri yaymak, değişmek, serbest şürleri bestelemek, adını “fantezi” koydular. O da şarkı.
A.S. Saz eseri yapmadınız…
A.A. Yapamam ki. Ben söz musikisinin bestecisiyim. Ayrıca bu başka konu. Her dizenin arkasına “ey dost, canım, tenenen” ekliyemez miyim? Zor bir ismi bu. Hacı Arif de S. Kaynak’da, S. Pınar’da eklememiş. Onlar da söz müziği bestecisi.
A.S. İlle de eserimizin başında bir aranağme olması gerekir mi?
A.A. Hayır efendim.
A.S. 1930′larda bir Arap müziği var.
A.A. Arap müziği yok, T.M. var. Bozulmamış da olsa TM. Var. Arap müziği T.M.’nin bozulmuşudur. Dik gelen sesleri yumuşatmış, kendi alışkanlığına göre yazmış, yalnız büyük beraberlik içinde orkestraları var. Solo saz yoktur onlarda.
A.S. Sizin döneminizi komple kafamda canlandırıyorum. O dönemde A. Anıl’ı çekip çıkarmaya çalışıyorum. S. Kaynak Arap müziği yapmakla suçlandı.
A.A. Hatta öncüsü olarak gösterildi, yanlış olarak. Onun “bir hüzün çöktü gönlüme” isimli şarkısını ne yapacağız? Kaynak’ın iki tip çalışması var. Duygularıyla yaptıkları ve sipariş üzerine yaptıkları var. Onu ben yapamam. Çok kişi yapamaz. Filmci ona diyor ki “yedi dakika okumuş Ümmü Gülsüm, bu 7 dakikaya sen Türkçe şarkı yapacaksın. Vecdi efendi sen güfteyi yazacaksın. Saadettin efendi sen bu sürede besteleyeceksin. Müzeyyen hanım sen de okuyacaksın” demiş. Bu sipariş.
A.S. O dönemde 1950′lerde hafif müzik adapteleri çıkıyor. 2. Dünya savaşı sonrası toplum canlanması var, gençliğin ortaya çıkması var.
A.A. Türkiye’de gençliği 1970′lere kadar radyonun kapısından sokmadılar. Bağnaz, yobaz demeyeceğim ama muhafazakarlığı biraz sıkı tuttular. Bozulacak korkusuyla. Oraya giremeyen çocuklar tepki gösterdi. Erkin Koray “saçım uzun diye beni radyoya sokmadılar” dedi. Orhan Gencebay Nida Tüfekçi’nin bağlamacısıydı. Çocuğu hırpaladılar o da intikam alırcasına kendi müziğini yaptı. Orhan iyi müzik bilir. O dönemde ufacık sesiyle, teknolojinin de yardımıyla “doğmadan ölmüşüm”, “bir teselli ver”, “şarabım nerde” falan. Eğitim seviyemiz belli. Şimdi sen veresiye şarap almış, kirasını ödeyememiş, çocuklarını doyuramamış insana gidip de “M. Nureddin dinle” diyemezsin. Adam döver seni. Şartlar, eğitim, kültür.
A.S. Sizin dönemde çeşitli TM akımları var. Suat Sayın, İsmet Nedim var. A.A. Radyolar bu çocuklara yer vermedi. İsmet kalktı gitti Avrupa’ya. A.S. Ordan bir Yıldırım Gürses çıkıyor. Altın mikrofon.
A.A. Biz seçtik onları, Akşam gazetesinde Cem Karaca’yı da biz seçtik. Bunları yadsımamak lazım. Her sanatçıdan misyonerlik beklenemez.
A.S. 1970′lerdeki Arabesk furyasını da yaşadınız.
A.A. Biz katılmadık, ama bak isim vereceğim, Zekai Tunca katıldı. Önce güzel başladı. Ümitlendiğim çocuklardan biridir. O biri de Bilge Özgen’dir. Çok destekledim onları ama sonra genelde “para” uğruna yönlerini değiştirdiler. Küçümsemiyorum. Yapsınlar. Biz bir iki enayi yeteriz fazlasına lüzum yok.
A.S. 1983′de Y. Gürses’in Hoş şada albümü ile Hafif T.S.M. çıktı.
A.A. Çok seslilik, Ben onu da beğendim, Rahmetli Erdoğan Berker’inkiler kötü mü?
A.S. Erdoğan Berker’in yaptığı TSM’ni dışında gibi.
A.A. Onun E. Berker yapmadı. O tek sesli yazdı. Aranjörler o hale getirdi.
A.S. Şerif İçli.
A.A. O da tek sesli yazdı. Banda çok sazlı salındı okundu. Bunların bir zararı yok. Gerçek TSM bestelerini okumasında. Ne yapsınlar istiyorsun sen? Boyuna dil şad olacak diye mi okusun. Burak Kut. Adam yapacak bunları. “Onun arabası var.” Sen çocuğunun yaş gününü kutluyorsun. Orada S.Z. Özbekkan, Nevzat Atlığ, dinleyebilir misin? Yerinde zamanında yapılan herşey güzeldir.
A.S. TSM eğlence müziği midir?
A.A. Eğlence kısmı da vardır. Köçekçe de yapmış Dede Efendi.
A.S. TSM’nin geleceği konusunda yorum yapmanız mümkün mü?
A.A. Bunun geleceği gideceği yok. Gerçek besteciler varoldukça ki olacaktır, sistemimize saygılı, kendine özgü imzası olanlar var.
A.S. Var mı?
A.A. Bilemem, belki var. Şu anda yok. Aferin diyebileceğim yok. Sen duyuyorsan söyle de ben de aydınlanayım. Ben serbest şiirler yaptım. Beni de kötülediler. Ama ya şimdi. Ağla gitar, unutamıyorum vs.
A.S. Uşşak makamım Şevki Bey’in bitirdiği, artık ondan iyi uşşak şarkı yapılamayacağını söylüyor. Y. Gürses.
A.A. Biter mi yahu? A.S. Herşeyi yapmış,
A.A. Nasıl yapmış? Cevdet Çağla beni alnımdan öpmüştür. Radyo Koridorunda “Hayrola hocam” dedim. “Dikkat et” dedi. “Ben yüzün üzerinde şarkı yaptım; ama uşşak yapmadım, korktum” dedi. “Sen onu da yaptın, kerata” dedi. Keşke söylemeseydi belki bir-iki tane daha yapardım. Bir tane yaptım. “Ne yeşili ne siyahı” ben onu uşşak diye yapmadım ki. Uşşak oldu o şarkı.
A.S. Telif haklarının hala yerleşmemesi…
Avni Anıl - Saygısızlık O, tek kelimeyle ahlaksızlık. 1996′nın telifini daha devlet vermedi. Elin plakçısından nasıl alacaksın? 1000 küsur özel radyonun 500′ünde benim hergün birkaç şarkım okunuyor, nerde benim param. Ben nasıl takip ederim bunu. Bunu devlet takip eder. Öyle MESAM filan da değil, Devlet. Ama TRT daha 96′nın parasını ödemedi. Sene 98.
Ayhan Sarı - Çok teşekkür ediyorum efendim.
____________________________________
(*) Türk Musikisi Vakfı / sn O. Simav tarafından 16 Haziran 2008 günü Türk musikisi haberleşme grubuna gönderilen bir mesajda “AVNİ ANIL BURSU” sözü verilmişti.
Acaba kaç kişiye Avni Anıl bursu verildi?
Aşağıda TM Vakfı vekili sn Osman Simav’ imzasıyla bir yıl önce gönderilen gönderdikleri mesajı sunuyoruz:
(..:: turkmusikisihaberleşme grubu “ TMV Avni ANIL Burs Fonu”, 16 Haziran 2008 Pazartesi, 11:37)
“Degerli Bestekarimiz Avni ANIL’in vefati dolayisiyla tum Musiki severlere bassagligi dileklerimizi sunuyoruz. Son yuzyilin onemli bestekarlarindan olan Merhum Avni ANIL’in adini yasatmak uzere Turk Musikisi Vakfi Avni ANIL Kompozisyon Burs Fonu kurulmasina karar verilmistir.
TMV Avni ANIL Kompozisyon Bursu:
• Türk Musikisi Vakfi tarafindan Merhum Avni ANIL’in adını yasatmak ve Turk Musikisi Konservatuarlarinin veya Konservatuarlarin Turk Musikisi Bolumlerinde Kompozisyon dalinda ogrenim goren basarili bestekar adaylarini desteklemek amaci ile Avni ANIL dostlarinin yapacagi bagislar ile Avni ANIL Burs Fonu kurulacaktir.
• Burslar, Fonda toplanan paranin her 10.000 YTL’si icin aylik 100 YTL, yilda 9 ay sure ile bir ogrenciye burs olarak verilir. Ogrencinin not ortalamasinin 4 uzerinden 2,5′un ustunde olmasi ve basarisiz dersi olmamasi durumunda mezun oluncaya kadar burs verilmeye devam edilir.
• Burs fonunun yeterli olmamasi durumunda TMV toplanan bagislar ile Avni ANIL Beste yarismasi duzenleyerek biriken parayı bestekarlara odul olarak dagitabilir. Burs ve/veya Avni ANIL Beste Yarismasi TMV Yönetim Kurulu tarafindan kurulacak komiteler tarafından yurutulur.
• Burs Fonu icin bagislar TMV’nin Vakiflar Bankasi Ortakoy Subesi, Sube Kodu 167 sube kodu, 2001671 numarali hesapta toplanir.
Yukarida belirtilen hesaba bagista bulunarak Avni ANIL Bursu ve Beste yarismasina destek olmanizi dileriz.
Saygilarimizla
Dr.Osman Simav
TMV Yönetim Kurulu Baskan Vekili
Not: Yapilacak bagislar Turk Musikisi camiasina duyurulacak ve Merhumun ailesine yazi ile bildirilecektir.”
* * * *
Söz yerine geldi mi?..
Musiki Dergisi