Asr-ı Saadette Musiki… Prof.Dr. Nebi Bozkurt


Toplam Okunma: 4091 | En Son Okunma: 23.11.2024 - 22:31
Kategori: Araştırma Yazıları

İslam’ın gelmesiyle Arap Cahiliye musikisinin usul olarak değişmeyeceği kesindir. Ancak musikinin özünü oluşturan sözlerde büyük bir anlam değişikliği olmuştur. Fuhuş ve putperestlik ifade eden sözler yerini tevhid ve saf sevgiyi işleyen sözlere bırakmıştır. Şimdi rivayetlerin elverdiği ölçüde Hz. Peygamber dönemi musikisini görmeye çalışalım…

a. Hıda
Arap müziğinin temelinde Hıda vardır. Hıda, deve çobanlarının develerini sevk etmek için kullandıkları bir musiki türüdür. Hz. Peygamber’in hadislerinde peygamberlikten sonrasında deve çobanlarının veya seferlerde deveyi idare etmekle görevli kimselerin ‘hıda’ yaptıkları görülmektedir. Mesela Amir bin Ekva’ın Haypber yolunda istek üzerine hıda yaptığı rivayet edilir. Amir’in hıda tarzında söylediği ve bir tür güfte sayılabilecek olan recezin manası şöyledir:

“Allah’ım! Sen bize hidayet etmemiş olsaydın (biz şaşırırdık)
Rabbim! Hayatım senin rızan uğruna feda olsun!
İşleyegeldiğimiz günahlarımızı affeyle!
Ve gönüllerimize sükunet ve metanet ver!
Düşmanla karşılaştığımızda ayaklarımızı sabit kıl!
Rabbimiz! Fenalığa davet edildiğimizde kaçınırız!
O düşmanlar, bağrışarak üzerimize gelmişlerdir!” (Buhari, Meğazi 38; Müslim, Cihad 123).

Şiir aslında Abdullah bin Revaha’nın daha önceden söylediği bir recezin bir bölümünün Hayber seferine uyarlanmış şeklidir. Buhari, Hendek kazımı sırasında Hz. Peygamber’in Abdullah bin Revaha’ya ait recezi tekrarlayarak ashabı gayrete getirmiş olduğunu nakleder (Buhari, Megazi 29).

b. Şarkı
Musiki’nin hasret, ayrılık gibi olayların hüznünü; düğün, bayram gibi olayların neşe ve sevincini ifadede; insanın duygularını dile getirmede önemli bir araç olduğunu biliyoruz. Bu bütün toplumlarda müziğin en büyük fonksiyonlarından biridir. Asr-ı Saadet toplumu bunun dışında değildir. Muhacirler, Ensar’la kardeş ilan edilip Medine’de evler edinmelerine rağmen Mekke’nin hasretini hep duymuşlar ve bu hasretlerini zaman zaman hasret şarkıları mırıldanarak dile getirmişlerdir. Abdullah bin Zübeyir, “Muhacirlerden tanıdığım hiç kimse yoktu ki terennüm etmesin.” Diyor (Ebu Bekr Abdürrezzak bin Hemmam es-San’ani, Musannef, Beyrut 1970, XI, 56).
Senelerce birbirleriyle savaşmış olan Evs ve Hacrec ise Hz. Peygamber’in Medine’yi şereflendirmesinden çok memnun olmuşlardı. Onu Medine’de kalabalık bir grup karşılamış, bu sırada ellerinde teflerle genç kızlar şunları söylemişti:

“Neccar Oğullarının genç kızlarıyız biz
Ne güzel komşudur Muhammed!” (İbn Hacer el-Askalani, Fethu’l-Bari, Kahire 1978, XV, 120).

Hz. Peygamber’in karşılanması sırasında ayrıca Ensar çocuklarının söylediği ve

“Dolunay doğdu üstümüze
Seniyyetü’l-Veda’dan
Vacip oldu şükür bize
O davetçi Allah’a davet ettikçe!” (Ebu’l-Hasen Ali bin Muhammed el-Huzai, Tahricü’d-Delaleti’s-Sem’iyye ala ma kane fi ahd-i Rasuullah mine’l-hiraf ve’s-sanai’ ve’l-Amalati’ş-Şer’iyye, Kahire 1980, s. 778) anlamlarına gelen şiirler bugün bile birçok kere bestelenmiş bir güfte olmuştur.

Cahiliye devrinde kayne ve muğanniyelerin (şarkı söyleyenlerin) söyledikleri mekanlar genelde fuhuş yapılan, içki içilen ve kumar oynanan yerlerdi. İslam bunları yasaklayınca bu tür yerler kapandı. Fakat kayne veya muğanniye (şarkıcı) olsun; bunu meslek edinmediği halde bu konuda kabiliyetli kimseler olsun, düğün, bayram gibi sevinç günlerinde şarkı söylemeye devam ettiler.

Hz. Peygamber bir Kurban Bayramı günü Hz. Aişe’nin yanına girmiş, bu sırada aslında meslekleri şarkıcılık olmayan Ensardan iki kız çocuğu (veya cariye) tef çalarak Buas (Evs ve Hacret ileri gelenlerinin öldüğü gün anısına okunan mersiyeler) ezgileri okuyorlardı. Hz. Peygamber onlara sırtı dönmüş olarak yatağına uzanıp üzerini örttü. Az sonra ziyarete gelen Hz. Ebu Bekir, kız çocuklarının def çalıp söylediklerini görünce,

“Bu ne hal? Rasulullah’ın yanında şeytan nağmeleri mi?” diye Hz. Aişe’yi azarladı. Hz. Peygamber üzerindeki örtüyü kaldırarak,
“Onları bırak! Her milletin bir bayramı vardır. Bugün de bizim bayramımızdır” buyurdular (Buhari, İdeyn 3; İbn Mace, Nikah 21; Ahmed bin Hanbel, VI, 187; Nesai, İdeyn 36).

Hz. Peygamber, Es’ad bin Zürare’nin kızı Fariğa’nın koca evine gönderilmesi sırasında,

“Ya Aişe, eğlence yok mu? Ensar eğlenceyi sever” buyurmuştur (Buhari, Nikah 63). Bazı rivayetlere göre Hz. Peygamber Aişe’ye şarkı söyleyecek birilerinin gönderilip gönderilmediğini sormuş (İbn Mace, Nikah 21), onun gönderilmediğini söylemesi üzerine,
“Erneb’i (veya Zeyneb’i) ona ulaştır” buyurur (İbn Hacer el-Askalani, el-İsabe, Kalküta 1853, VIII, 4).

c. Şarkıcılar ve Meslekleri Şarkıcılık Olmadığı Halde Şarkı Söyleyenler
Bazı rivayetlerde hicretin ilk yıllarında, henüz içki haram kılınmadan önce meclislerde kayneler şarkı söylemeye devam ettiler (Ebu Davud, İmare 20). İçkinin haram kılınmasıyla muğanniyeler daha çok düğün ve bayramlarda çalıp söylüyorlardı (Arap toplumunda Muğanniyelerin büyük bir bölümü cariye idi. İçlerinde Mısır, Bizans kökenli olanlar vardı). Medine’de şarkı söylemeyi becerebilen veya mesleği olmadığı halde şarkı söyleyen hanımlar vardı. Erneb, bunlardan biridir. Bu kadın muhtemelen Zeyneb el-Ensariye ile aynı hanımdır (İbn Hacer el-Askalani, el-İsabe, Kalküta 1853, VIII, 99). Bu hanımlardan biri de Ferap’a binti Mu’avviz bin Afra idi. Bu hanım, düğünlerde tef çalıp şarkı söylerdi (İbn Hacer el-Askalani, el-İsabe, Kalküta 1853, VIII, 167; İbnu’l-Esir, Üsdü’l-Gabe, Kahire 1390-1393, VII, 226). Yukarıda verilen rivayette bayram günü Hz. Aişe’nin yanında şarkı söyleyen kızlardan biri olan Hammame’nin de bu konuda kabiliyetli olduğu anlaşılıyor (Nesai, İdeyn 36, şerh kısmı).

Hicaz uleması genelde musikiye karşı diğerlerinden daha müsamahakar bir tutum izlemiştir. Çünkü onların geleneğinde bu vardı ve Hz. Peygamber’in vefatından sonra da devam etti. Abdullah bin Cafer şarkı dinlemede bir mahzur görmezdi. Abdullah bin Zübeyr’in ud çalan cariyeleri olduğu rivayet edilir (Muhammed Abdülhay el-Kettani, Teratibu’l-İdariyye (Hz. Peygamber’in Yönetiminde Sosyal Hayat ve Kurumlar), çev. Ahmet Özel, İstanbul 1991, II, 344). Yine ashaptan Hassan bin Sabit’in şarkı söyleyip rakseden ‘Sirin’ adında Kıpti asıllı bir cariyesi vardı… Bir defasında Hz. Peygamber Hassan’a uğramıştı. Hassan arkadaşlarıyla birlikte oturuyordu. Sirin, karşılıklı iki sıra halindeki misafirlerin arasında şarkı söylemeye başladı. Hz. Peygamber onlara emir veya yasaklama anlamı taşıyan herhangi bir şey söylemedi (İbn Hacer el-Askalani, el-İsabe, Kalküta 1853, VIII, 118).


Şevkani, Sahabe ve Tabii’nden şarkı dinlediği rivayet edilen birçok kimsenin bulunduğunu belirtir. Onun tespit edebildiklerinden bazıları şunlardır: Hz. Ömer, Hz. Osman, Abdurrahman bin Avf, Ebu Ubeyde bin el-Cerrah, Sa’d bin Ebi Vakkas, Ebu Mes’ud el-Ensari, Bilal, Abdullah bin el-Erkam, Üsame bin Zeyd, Hz. Hamza, Abdullah bin Ömer, el-Bera bin Malik, Abdullah bin Ca’fer, Abdullah bin Zübeyr, Hassan bin Sabit, Karaza bin Bekar, Havvat bin Cübeyr, Rabah, el-Muğire bin Şu’be, Amr bin el-As, Hz. Aişe ve er-Rabi… (Şevkani, Neylü’l-Evtar, Kahire 1971, VIIII, 115).(1)
__________________________________
(1) Nebi Bozkurt, Hadis’te Folklor ve Eğlence, M.Ü. İlahiyat Fak. Yay., İstanbul 1997, s. 79-90.
http://www.tulipandrose.net/turkce/dinfeneri/AsriSaadetteMusiki.htm




Hoşgeldiniz