50 Yıllık Kültür ve Sanat Birikimiyle Tasavvuf Musıkîmizin Duayeni : Nezih Uzel… Salih Zeki Çavdaroğlu


Toplam Okunma: 3796 | En Son Okunma: 19.11.2024 - 13:12
Kategori: Değerlerimiz

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. 20 yıldır, kültür ve sanatımıza damgasını vurmuş değerlere ödenmesi gereken vefâ borcunu, büyük bir coşku ile yerine getirmeye devam ediyor. “Sanat ve Kültür Hayatının 50. Yılında Gazeteci-Yazar NEZİH UZEL” adı altında, 5 saate yaklaşan dolu dolu bir etkinlikle, bu büyük ustayı bütün yönleriyle yeniden tanıdık. Kültür A.Ş. Genel Müdürü Sayın Nevzat Bayhan ve ekibi, bu özel günü, Nezih Uzel adına 38 sayfalık kitapçık/biyografik belgeselinin DVD’si ile ölümsüzleştirdi….

50 Yıllık Kültür ve Sanat Birikimiyle Tasavvuf Musıkîmizin Duayeni : Nezih Uzel… Salih Murat Uzdilek

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. 20 yıldır, kültür ve sanatımıza damgasını vurmuş değerlere ödenmesi gereken vefâ borcunu, büyük bir coşku ile yerine getirmeye devam ediyor. Bunlardan birini de 9 Mayıs 2009 Cumartesi akşamı Fatih Ali Emirî Kültür Merkezi’ nde yaşadık.

“Sanat ve Kültür Hayatının 50. Yılında Gazeteci-Yazar NEZİH UZEL” adı altında, 5 saate yaklaşan dolu dolu bir etkinlikle, bu büyük ustayı bütün yönleriyle ya yeniden tanıdık veya dinlediğimiz anılarla geçmişe yeniden doyumsuz bir yolculuk yaptık.
Kültür A.Ş. Genel Müdürü Sayın Nevzat Bayhan ve ekibi, Nezih Uzel Ağabeyimizin bu özel gününü, hazırlayıp armağan ettiği 38 sayfalık kitapçık ile biyografik belgeselinin DVD’si ile ölümsüzleştirdi.

Popüler kültürün baş tacı edildiği, içeriksiz her türlü faaliyetlere sanat ve bunları dile getirenlere sanatçı ünvanının bonkörce verildiği günümüz Türkiye’ sinde, Nezih Uzel kalitesinde bir insanı bilmek ve tanımanın da bir ayrıcalık olduğunu, o akşam salonu alabildiğine dolduran insan profilleri tanımlıyordu.

Program,Yılmaz Uyar’ ın başkanlığında, Gazeteci-Yazar Mehmet Şevket Eygi, Neyzen Süleyman Erguner, Hz. Mevlâna’ ın torunu Mevlâna Vakfı İkinci Başkanı Esin Çelebi Bayru, Gazeteci-Yazar Murat Çulcu ve İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Türk Musıkîsi İcra Heyeti Şefi Gürsel Koçak’ ın katıldıkları açık oturum ile başladı. Konuşmacılar, Uzel’ in kişiliği, musıkîşinaslığı, gazeteciliği ve diğer yönlerini zamanın elverdiği ölçüde anlattılar. Daha sonra aralarında İstanbul Milletvekili Gazeteci-Yazar Ahmet Tan’ ın da bulunduğu yakın çevresindeki insanlar Nezih Bey ile ilgili anılarını konuklarla paylaştı.

Açık oturumdan sonra, İstanbul Radyosu sanatçıları Bekir Ünlüataer, Murat Irkılata, Neşe Dursun ve Esin Yılmaz’ ın icra ettikleri ve son bölümde Sayın Nezih Uzel’ in de iştirak ettiği ilâhileri büyük bir huşû ile dinledik.

Nezih Uzel,1938 yılında Mudanya’ da doğmuş, 1949 yılında ailesi İstanbul’ a taşınmış,1957 yılında Galatasaray Lisesi’ ni bitirdikten sonra Milliyet Gazetesi’ nin o dönemdeki köşe yazarlarından Refii Cevat Ulunay’ ın teşvikiyle gazeteciliğe başlamıştır.

Meslek hayatı boyunca, İslam, tarih, kültür ve sanat ile ilgili 25 kitabı ve eski Tasavvuf müziğini içeren 28 plak, CD ve kaseti yayınlandı. Bunların içinde en önemli çalışmalarından biri de “ Atatürk’e Nasıl Vize Verdim? ” isimli kitabıdır. Bu kitabında Uzel, Kurtuluş Savaşı öncesinde işgal İstanbul’ unda görev yapmış olan İngiliz İstihbarat Subayı Yüzbaşı Godolphin Bennett ile , 1972 yılında Üsküdar Özbekler Tekkesi’ nde yaptığı röportajı kitap olarak yayımlayarak, Türkiye tarihine önemli bir katkı sağlar.
Genellikle Mevlevîlikle ilgili telif eserleri dışında, Edward Said’ in “Oryantalizm” isimli kitabından “Sömürgeciliğin Keşif Kolu” alt başlığıyla yaptığı tercüme önemlidir. Ayrıca, Roger Garaudy’ nin de önemli eserlerini tercüme eder.

Ana mesleği gazetecilik olmasına rağmen,onu ileriki yıllarda Tasavvuf Musıkîsi, özellikle de Mevlevî Âyinlerinde bir otorite haline getirecek olan birikimini ise rahle-i tedrislerine oturduğu Kudümzenbaşı Sadettin Heper, Resuhî Baykara, Abdülbâki Gölpınarlı, Özbekler Tekkesi son şeyhi Necmettin Özbekkangay, Neyzenbaşı Halil Can, Ali Üsküdarlı ,Ulvi Erguner, Cevdet Soydanses, Derviş Muammer Efendi, Hulûsi Gökmenli, Cahid Gözkan, Halil Can, Saadeddin Heper, Ulvi Erguner, Sebilci Hüseyin, Albay Salahaddin Bey , Salah Bilici, Münir Nureddin Selçuk, Niyazi Sayın gibi isimlerden kazanır.

O yıllarda Türkiye’ de “ Tasavvuf Musıkîsi”nin sözü bile edilmiyordu. Bırakın tasavvuf musıkîsini, Klâsik Türk Musıkîsi bile uzun yılların dışlanmışlığı ve ihmaliyle unutulmaya terkedilmişti. Devletin müzik politikasının esasını çok sesli müzik korumacılığı olunca, kitleler de ister istemez arabesk ve diğer niteliksiz müziklere yöneliyordu.

Nezih Bey’ in bu misyonunu, birlikte müzik yaptığı neyzenKudsi Erguner şu veciz cümleleri ile ne güzel anlatıyor:
“… Ellili yılların Galatasaray Lisesi’ nden Avrupaî bir diplomat namzedi olarak mezun olduüğunda, tüm ümidleri, hayalleri yıkarak tekkeci ilâhici oluşu, genç arkadaşlarıyla mülkiye talebesi olmak yerine, ihtiyar şeyhlerin kolunda âsa olması, Franız edebiyatı okurken, Mevlâna ve Yunus Emre ile ilgilenmesi, Batı müziği ile ilgilenen okul arkadaşlarının tersine, alaturka müziğe gönül vermesi, herkes zengin olmaya çalışırken, onun elindekini avucundakini dahi dağıtarak başka zenginlik araması, uzun zıtlıklar listesinin sadece birkaç örneğidir…”

1960’ lara doğru müzikte öze dönüşte cılız da olsa bazı adımlar atılmaktaydı. Nezih Uzel önce Milliyetçiler Derneği bünyesinde Vehbi Erdebili’ nin himayesinde kurduğu bir toplulukla tasavvufî müzik icrasına başlar.
1966 yılında Münir Nurettin Selçuk yönetimindeki İstanbul Belediye Konservatuvarı İcra Heyeti’ nde kudümzen olarak görev alır. Bu görevini aralıksız 7 yıl sürdürür. Aynı zamanda TRT’ de 34 yıl bendirzen ve kudümzen olarak görev yaptıktan sonra 2003’ te emekli olur .

1981 yılında Ahmet Bican Kasaboğlu ile İstanbul Semâ Grubu’ nu kurar. Yurt içinde ve yurt dışında bu grupla yüzlerce konser verir.
Daha sonra Neyzen Kudsi Erguner ile başta Fransa olmak üzere, dünyanın hemen hemen her bölgesinde binlerce konser ve konferanslar verirler. Bu etkinlikleriyle, Mevlevî düşünce ve kültürünün uluslararası düzeyde tanınmasını sağlar. Meselâ bu ikili,1974 yılında Fransız Ulusal Radyosu’nda yayınladıkları 33 devirlik plaklarla ilk kez “Sufi muziği” adını kullanarak tasavvuf müziği ve edebiyatının tüm dünyada gündeme gelmesi imkânını hazırladı. Ayrıca, Paris’teki “Association Mevlana “Londra’daki “Rumi Society” ve Finlandiya’daki “Nefes” gibi toplulukların ortaya çıkışlarında en önemli etken Nezih Uzel’ in buralardaki faaliyetleri olmuştur.
Ben kendilerini 1978 yılında rahmetli hocam ûdî Rıdvan Aytan’ ın vesilesiyle tanıdım. Bir Cumartesi öğleden sonra Nezih Ağbi’ nin Üsküdar Fıstıkağacı’ ndaki zevkle döşeli evlerine gittik. O evde zamanın ünlü müzisyenlerinin katılımıyla Mevlevî Âyin-i Şerifleri meşkediliyordu. Kimler yoktu ki … Başta rahmetli üstâd Bekir Sıdkı Sezgin ve Recep Birgit, Rahmi Sönmezocak, Ertan Ersoylu gibi ses ustaları; Rahmetli Cüneyt Orhon, Cüneyt Kosal, Fahrettin Çimenli, İhsan Özgen, Kudsi ve Süleyman Erguner, Necip Gülses v.d. büyük saz virtüozları ve bestekâr Hüseyin Cahit Atasoy gibi bir çok değer bir araya gelmişti. O gün evde Kûçek Derviş Mustafa Dede’ nin Beyâtî Mevlevî Âyini meşkedilmeye başlamıştı. Başta rahmetli Cüneyt Orhon ve Bekir Sıdkı Bey âyin geçilirken nazarî açıdan, Nezih Uzel Hoca ise meşk hafızasındaki birikimle ses baskılarına sık sık müdahale ediyorlar,bu tartışmalar neticelendikten sonra,âyin meşki bırakıldığı yerden devam ediyordu. Bu seyir içinde profesyonellerin arkasında, ben ve emsalim acemiler de daha ziyade icradaki tavır ve üslûbu kapmak için pür dikkat haddimizi bilerek, eserin lirik nağmelerini zihnimize yerleştirmeye çalışıyorduk.

Bilindiği gibi bir ayinin icrası, peşrev ve diğer yan saz parçalarıyla yaklaşık 45 dakikalık zaman içinde yapılır. Hazır hale gelene kadar, kuyumcu titizliğiyle çalışılan bu eserin yerleşmesi için de haftalarca süren bir çabaya ihtiyaç duyulacağını da ayrıca belirtmeye herhalde gerek yoktur.

Beyâtî Âyin’ den sonra Neyzen Osman Dede’ nin Hicâz Âyin-i Şerifi’ ni de aynı seyirle meşkettik.

Tabii bu çalışmaların arasında oldukça entelektüel sohbetler,başta Nezih Ağabey olmak üzere hâzirûnun nükteleri, arada yine hep birlikte icra edilen ilâhiler, kasideler bizlere doyumsuz saatler yaşatıyordu. Böyle bir ortamda, sahnenin ortasında yer alan zevatın dilleri, tavırları, nezaket ve nezahetleri ,hayatı ve musıkî faaliyetlerinin başında bulunan ben ve emsallerim için bir hayat okulu gibiydi. Kaliteli musıkî kadar, oturup kalkmaya varıncaya kadar, bir anlamda bütün terbiye kurallarını gerçek anlamıyla bu toplantılarda öğrendik. Ne yazık ki, iş hayatım gereği bu çalışmalara sürekli olarak ancak 1979 yılı sonuna kadar devam etme imkânı bulabildim. 1983 yılında tekrar Nezih Ağabeyin lütufkâr davetleri sonucu bir süre daha iştirak etiysem de, bu kez İstanbul dışına yaptığım iş gezileri başlayınca bir daha katılmam nasib olmadı.

Ayrıca etkinliğin açık oturumunda sayın Gürsel Koçak’ ın bütün ayrıntılarıyla anlattığı Nezih Hoca’ nın cömert evsahipliğinden söz etmemek bir anlamda nankörlük olacaktır. Dillere destan Osmanlı ev sahipliği ve mutfağının örneklerini o mekânda tanıdık. Nefis çay ve yanında leziz pasta börek servislerinin tadını şükranla yâdediyorum.

Kişiliğimizin oluşmasında önemli bir altlık teşkil eden bu meşklerle, Nezih Ağbinin şahsında gördüğüm Mevlevî inceliği, entelektüel müzik kişiliği, dostluk ve diğer duygular, hayatımın belki de en şanslı zaman dilimidir.
Bu duyguları yaşama şansını bahşeden Ustamıza, bundan sonraki hayatında da sağlık , mutluluk içinde, kültür ve sanatımıza yeni katkılar sağlamasını temenni ediyorum.




Hoşgeldiniz